Türkiye, terörle mücadelede yeni bir eşikten geçerken, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ndeki (TBMM) tablo bize şunu gösteriyor: Bu kez tartışma sadece 'ne yapılacağı' değil, nasıl ve hangi hukukla yapılacağı meselesi etrafında şekilleniyor. AK Parti'nin TBMM'ye sunduğu ve 'Terörsüz Türkiye' başlığıyla tarif edilen rapor, yeni sürecin çerçevesini çizme iddiası taşıyor. Raporda öne çıkan ana fikir net: Silah bırakma ve örgütün varlığının sona erdiğinin devletçe tespiti, her türlü yasal adımın ön şartı olarak tanımlanıyor. Bu yaklaşım, iktidar cephesinde haklı olarak 'kontrollü ilerleme' refleksinin hâlâ güçlü olduğunu gösteriyor.
Haberin DevamıAK Parti, mevcut mevzuatta geniş değişiklikler yapılmasını 'yüksek hukuki risk' olarak görüyor ve bu nedenle sadece kendini fesheden örgütleri kapsayan, müstakil ve geçici bir yasa öneriyor. Bu, geçmiş deneyimlerin bıraktığı izlerin hâlâ taze olduğunun da bir göstergesi. Ancak raporda özellikle dikkat çeken bir eksiklik var: 'Umut hakkı', AİHM ve AYM kararları ile kayyum uygulamasına ilişkin açık ve doğrudan bir çerçeve çizilmiyor. Buna karşın, "Terörün ortadan kalkmasıyla birlikte alınan siyasi ve idari tedbirlere gerek kalmayacağı" ifadesiyle, kapının tamamen kapatılmadığı da ima ediliyor. Muhalefet partilerinin raporları ise çok daha açık bir demokratikleşme perspektifine odaklanıyor.
CHP, kayyum uygulamasına son verilmesini, yargı kararlarının eksiksiz uygulanmasını ve tutuklu siyasetçilerin serbest bırakılmasını savunuyor. MHP, AK Parti'ye benzer şekilde sürece özgü bir yasa önerirken, 'umut hakkı'nın infaz rejimi çerçevesinde yeniden ele alınabileceğini hatırlatıyor. DEM Parti ve Yeni Yol Grubu ise daha geniş bir çerçeve çiziyor; 'Barış Yasası', anadilde eğitim ve anayasal vatandaşlık gibi başlıkları masaya koyuyor.
Bu tablo bize şunu söylüyor: Meclis'te amaçta kısmi bir ortaklık, yöntemde ise derin ayrışmalar var. Böyle dönemlerde mesele sadece terörün sona erdirilmesi değil; toplumun adalet duygusunun zedelenmemesi, şehit aileleri ve gazilerin hassasiyetlerinin gözetilmesi, aynı zamanda yeni bir mağduriyet alanı üretilmemesi. AK Parti raporunda yer alan 'toplumsal hafızanın manipüle edilmesi' uyarısı bu açıdan önemli. Bu süreçte dili sertleştiren her söylem, kazanılması zor olan toplumsal güveni bir anda zedeleyebilir. Önümüzdeki günlerde TBMM'de hazırlanacak ortak rapor, belki de bu sürecin gerçek turnusol kâğıdı olacak. Partilerin önerileri aynı metinde buluşabilecek mi, yoksa herkes kendi pozisyonunu sadece kayda mı geçirecek

3