Birleşmiş Milletler'in (BM) '2030 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri', yıllardır konferans salonlarında büyük cümlelerle anlatıldı. İklim, ekonomi, eğitim, yoksulluk, eşitsizlik… Dünya iyi niyetli hedeflerle yola çıktı ancak bugün gelinen noktada, ülkelerin çoğu vadettiklerinin yarısını bile gerçekleştirebilmiş değil. BM uzmanları açıkça söylüyor: "Küresel ilerleme tatmin edici değil". Bu cümlenin diplomatik karşılığı ise şu: Dünya sınıfta kaldı. Türkiye de bu tablonun dışında değil. Hatta bazı başlıklarda riskimiz, birçok gelişmiş ülkeden daha yüksek. Çünkü biz bir yandan hızlı kentleşmenin, bir yandan ekonomik baskıların, diğer yandan iklim ve afet risklerinin tam ortasında duran bir ülkeyiz. Buna rağmen, sürdürülebilirlik deyince hâlâ kâğıt üzerindeki projelerden söz ediyoruz. Fakat sahaya indiğinizde bambaşka bir tabloyla karşılaşıyorsunuz.
Haberin DevamıTürkiye'nin en kritik sürdürülebilirlik başlığı su. Baraj doluluk oranları düşüyor, yeraltı su rezervleri azalıyor, yağış rejimi değişiyor. Buna rağmen hâlâ tarımsal sulamada teknolojik dönüşüm sınırlı, hâlâ şehirlerde kayıp-kaçak oranları olması gereken seviyenin çok üzerinde. Gerçek ise şu: Türkiye artık su kıtlığı yaşayan ülkeler listesine daha yakın. Sürdürülebilir kalkınmanın belki de en önemli ayağı yaşam kalitesi. Ancak Türkiye'nin büyük şehirleri bugün ciddi bir baskı altında. Kira fiyatları, ulaşım, iklim etkileri, hava kalitesi, nüfus yoğunluğu… Bunların tamamı Türkiye'nin sürdürülebilirlik performansını doğrudan etkiliyor. İstanbul maalesef dünyada yaşam kalitesinin en düşük olduğu büyük metropoller arasında. Ekonomik büyüme rakamlarıyla günlük yaşamın gerçekleri arasında fark açılıyor. Bu fark açıldıkça, sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmak da bir o kadar zorlaşıyor. İnsanlar daha sürdürülebilir bir gelecek için soyut tablolar değil, gündelik hayatlarını doğrudan etkileyen çözümler görmek istiyor. Daha iyi toplu taşıma, daha planlı şehirleşme, daha güvenli konutlar, daha erişilebilir enerji politikaları… Kısacası 'insanı merkeze alan' bir sürdürülebilirlik stratejisi. Deprem gerçeği, ülkemizde sürdürülebilirliğin sosyoekonomik ayağını en çok zorlayan başlıklardan biri. Bugün hâlâ deprem riskli bölgelerdeki yapı stokunun dönüşümü istenen seviyede değil. Finansman modelleri karmaşık, yerel yönetimlerin kapasitesi sınırlı; vatandaşın ekonomik gücü zorlanıyor. Bu yüzden kentsel dönüşüm sadece teknik bir mesele değil; ekonomi, sosyal yaşam, güvenlik ve sağlıklı kentleşmenin bütününü ilgilendiren dev bir sınav.

5