"Zalimler için yaşasın Cehennem"

H. Muharrem Okur Arda Bilik

Zulüm kelimesi geniş manalarda kullanılabildiği gibi karşıladığı yaygın manalardan birisi de "Bir kimsenin vicdana aykırı olarak bir başkasına yaptığı kötü, acımasız davranışlar." Birisi de "Kendi hak alanının dışına çıkıp başkasını zarara sokma." Bir diğeri ise "Güç ve otorite sahiplerinin sergilediği haksız ve adaletsiz uygulama."

Bu tanımları ifade eden "zulüm" tarih boyunca insanların karşısına çıkmış. İslâm tarihinde de pek çok ibretli hadisede yerini bulmuş. Kimileri "zulüm" ile kendilerini Kur'ân'da Cenab-ı Hakk'ın şiddetli ikaz ve uyarılarına rağmen "zalim" sıfatına müstehak ederek zalimler sınıfına girmiş. Kimileri de bu zulme maruz kalarak, ses çıkartarak, itiraz ederek mazlumlar sınıfına dahil olmuş.

Kimisi zulümleri ve kötülükleri ikazlara ve vicdanlara sığmamasına rağmen devam ettirmiş. Kimisi de "Sizden her kim bir kötülük veya çirkin bir şey görürse onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse diliyle değiştirmeye çalışsın. Ona da gücü yetmezse kalbiyle onu hoş görmeyip kabullenmesin ki bu da imanın en zayıf derecesidir"1 hadis-i şerifinin dersiyle zulmün karşısında durmuş, mücadele etmiş, buğzetmiş.

Asrımız insanlarının her türlü dertlerine Kur'ânî şifalar sunan Risale-i Nurlar'ın müellifi, asrımızın adamı Bediüzzaman Said Nursî de bu "zulüm" konusunda ahirzaman toplumlarına ders vermiş. Zalim-mazlum ilişkisinde her zaman mazlum tarafında bulunan, her türlü zulme ve musibete sabreden, uygulanan zulümlere karşı dik duran, haykıran, müsbet mücadelesini sürdüren ve hukuk yoluyla hakkını her daim arayan bir İslâm âlimi.

Padişahın görevde olduğu bir dönemde "Peygambere (asm) tâbi olmayıp zulmedenler, padişah da olsalar, haydutturlar."2 diyebilen, "Zalimler için yaşasın Cehennem."3 diye haykıran bir İslâm âlimi... Kendinden sonraki Nur talebelerine ve asrın insanlarına bu yaklaşımı yaşayarak ders vermiştir.