Nurcular ne yapar

Son yıllarda ülkemizde, Âlem-i İslâm'da, tüm dünyada olumsuz olaylar, felâket hâdiseleri o kadar sıklaştı ki maalesef her gün bir yenisine şahit oluyoruz.

Depremler, seller, yangınlar, kazalar her gün karşımıza çıkıyor. Bu durumda hayıflanmaktan başka elbette yapılabilecek şeyler var.

Burada Bediüzzaman'ın metodu karşımıza çıkıyor. Toplumu ilgilendiren hayatî meseleler söz konusu olduğunda Üstad Hazretleri ne yapmış Bediüzzaman'ın hayatının ana faaliyetinin neşir hizmetleri olduğunu görüyoruz. Elbette bu hak ve hakikati neşretme hizmeti sürekli hâl diliyle ve birebir derslerle olduğu gibi asıl faaliyet ve çalışma ise yazılar ve kitaplar neşrederek gerçekleşmiş.

Yeni Asya'nın kuruluş misyonuna da kaynaklık eden bu faaliyet günümüzde elektronik yayınların da farklı kategoride dahil edilebileceği matbuât lisanıyla neşir, yani gazete, dergi, kitap vs. basılı yayınların tamamı. Bediüzzaman Said Nursî'nin neşriyat faaliyetlerini tek bir yazıya sığdırmak oldukça güç olmakla birlikte, Osmanlı devrinde "Eski Said" olarak, "efkâr-ı ammenin mürebbisi (terbiyecisi)" olan gazetelerde millete ve idarecilere gerçekleri bildirmek adına, ilmî, içtimaî ve fikrî makaleler kaleme alması, devrin aydınlarınca da okunan prestijli gazetelerde, "Dağ meyvesi acı da olsa devadır", "Hamidiye alaylarına dair beyan-ı hakikat", "Kürtler neye muhtaçtır", "Bediüzzaman'ın nasâyihi", "Hakikat", "Sadâ-yı Hakikat", "Kahraman askerlerimize", "Asker kardeşlerime", "Cemiyetlere hitap", "Cemiyetlere ihtar-ı mühim" gibi başlıklarla makaleler yazması, Sultan Abdülhamid'e hitaben yazdığı makalelerde cehalet, zaruret ve ihtilâfa karşı ittifak için san'at (sanayi) ve eğitimin ehemmiyetini hatırlatması, şark meselesinin halli için mutlaka din ve fen ilimlerinin birlikte okutulacağı üniversitenin kurulmasını tavsiye etmesi, "Tanin"in başyazarı ve sahibi İttihatçı Hüseyin Cahid Yalçın gibi İslâm'da Hıristiyanlıktakine benzer "reform" taraftarlarına ve laisizmi savunanlara, İslâmiyet'in Hıristiyanlığa benzemediğini, İslâm'da ruhbanlık değil, yalnız mürşidlik olduğunu belirtmesi, Adem-i merkeziyetçiliği ileri süren Prens Sabahaddin Bey'in "su-i telâkki olunan (yanlış anlaşılan) güzel fikrine cevabı"nı yine dönemin gazetelerinde yayınlaması, Anadolu ve İstanbul'un işgalinde işgalci zâlimlerin yüzlerine tükürürcesine başta gizlice neşredip el altından dağıtılan "Hutuvât-ı Sitte (Şeytanın altı aldatması)" eseri olmak üzere, "matbuat lisânı"yla İslâm'ın izzet ve haysiyetini yazılarıyla kahramanca savunması (Tuluât), 1922'de geldiği Ankara'da dinsizlik fikrinin neşredilmek istendiğini görmesi üzerine tabiatçılığı ve inkârcılığı ortadan kaldırmayı hedefleyen Mesnevî-i Nuriye'nin Lem'alar, Hubab, Zeylül Zeyl gibi bölümlerini Arapça olarak kaleme alması. Sonraki süreçlerde Risale-i Nurların neşri...