Bir kişinin imanını kurtarmak...

Üstadımız Bediüzzaman Said Nursi'nin hayatı, davaya adanmış harika bir ömrün örneğini sunuyor.

Üstadımız, tüm ömrü boyunca tüm imkansızlıklara rağmen İman-Kur'an hizmetini en güzel şekilde gerçekleştirmiş. Gönüllere hitap ederek en azılı idamlık mahkumların ruhlarını İman-Kur'an hakikatleriyle doldurmuş. Çocuklara, gençlere, ihtiyarlara, musibetzedelere, hastalara, köylülere, paşalara, mebuslara... yani tüm fertlere hitap etmiş, onların iki cihan saadetini kazanmaları için ihlasla hizmetlere odaklanmış. Üstad ile beraber etrafındaki ihlaslı talebeleri de bu davayı günümüze kadar taşımışlar.

Şimdi bu dava hepimizin omuzlarında. Memleketimizin ve Alem-i İslam'ın maddi ve manevi bir halaskar niteliğindeki Nurlara ihtiyacı çok şiddetli. Bu ihtiyacı karşılamak, Kur'ani reçeteleri insanlara ulaştırmak vazifesi devam ediyor. Bu hususta hatıraları kitap olarak yayınevimiz tarafından da yayınlanan Mustafa Türkmenoğlu ağabeyin Üstad ile yaşadığı bir olay oldukça manidar.

Üstad Hazretleri Mustafa Türkmenoğlu ağabeye Emirdağı'nda bir miktar para vererek doğruca Ankara'ya matbaaya gitmesini söyler. Türkmenoğlu ağabey, doğrudan Ankara'ya vasıta olmadığı için Eskişehir üzerinden gitmek üzere Eskişehir'e geçer. Orada bir arkadaşının ısrarlı teklifleri sebebiyle bir gece Eskişehir'de kalır. Ertesi sabah duyar ki Üstad Hazretleri de Eskişehir'e gelmiş. Üstadı ziyaret etmenin lezzeti ve şevki sebebiyle tekrar onunla görüşmek için bulunduğu yere gider.

Gittiğinde "Türkmenoğlu gelmiş." derler, ancak Üstad tanımamazlıktan gelir. Türkmenoğlu ağabey çok şaşırır ve Üstad'ın niçin tanımamazlıktan geldiğine hayret eder.

Türkmenoğlu ağabey şöyle anlatıyor: "Bu tavrın sebebini şöyle yorumlamıştım: Üstad bana bir gün evvel demişti ya, 'Derhal Ankara'ya matbaaya git' diye. Ben ise Eskişehir'de oyalanmıştım. Emrini yerine getirmemiştim. O da bana yaptığımın yanlış olduğunu anlatmak istemişti." Ne olursa olsun diyerek içeri girer, Üstad'ın elini öpmek için uzanır ancak Üstad Hazretleri ensesine bir tokat vurur. Daha sonra ise "Benim dört Mustafa'm var..." diyerek Türkmenoğlu ağabeyin gönlünü alır ve doğruca Ankara'ya gönderir.