Hem oyun hem de oyuncu "yetersizliğini" üretip, en büyük bütçenin oluşturulduğu sezonu derbi kazanmadan, hatta kaybede kaybede bitiren müthiş bir performans sahibi var orada.
Her konuşmasında ekibini savunup, "sorumlu benim" dedikten sonra, yenilginin ardından koşa koşa soyunma odasına giden de orada. Anlayamadığı veya anlatamadığı bir süreç içinde, her rakibine "kazanabilirim" umudu veren görevlendirmelerin sahibi olduğu gibi, ne ofansif ne de defansif "özel fikri" olamayan da orada. Maçtan maça sekiz rotasyon yapabilecek kadar derin ve kaliteli kadronun, böylesine bilinçsiz, plansız oynamasını da anlatamaz. Efektini cebine ve CV'sine koyup, koca bir sezonu taraftara zehir eden bir "jöleli" gerçeği de var karşımızda.
Kadıköy'ü dolduran veya televizyon başında olup isyan edenler de elbette haklı. Hep eleştirirdik taraftarın bu tavrını. "Hele bir maç bitsin, öyle yapın" dedik. Ama sahadaki takım öylesine sinik ve teslimiyetçi ki, Beşiktaş'ın golünden sonra