Bakın Erkek Milli Basketbol Takımımızın oyuncusu Kenan Sipahi, Avrupa Şampiyonası'nda yarı finale çıkma başarısı gösterildikten sonra "Biz saha içinde ve saha dışında birlikte zaman harcamaktan çok zevk alıyoruz" diyor. Bu da takım olabilmek için gerekli ortak duyguların bir açığa vurumu bence. Ama bu, dünyaya hep aynı yerden bakmak demek değil; ortak bir amaç doğrultusunda en azından birbirine saygı göstermek demek.
Şimdi bir de A Milli Futbol Takımımızın son hallerine bakalım. Tamam İspanya karşısında alınan 6-0'lık mağlubiyet çok ağır bir yenilgi. Ama zaten İspanya'nın hızlı üst düzey futbolu karşısında bizim ağır-alt düzey futbolumuzla baş edebilmemiz olası değildi. Ne var ki biz de elimizden gelenin çok gerisinde bir futbol oynayarak bu skora razı olduk adeta. Aslında Montella takımın başına geldiğinde pozitif futbol için ve zaaflarımızın telafisi için çok uğraştı. Uğraştı fakat anlaşılıyor ki gelinen şu noktada onun da kulüpçülüğün ve menajerlerin at koşturduğu bu futbol ortamında eli kolu bağlanmış. En son çıkardığı ilk on bire bakın. Beşiktaş'a transfer olmadan önce 20 resmi maçın 18'inde ilk on birde oynayan Orkun yedek. Beşiktaşlı kaleci Mert'in yedeği olan Uğurcan kalede. Ve ne talihsizliktir ki Milli Takım'ın ağır mağlubiyetlerinde kalede Uğurcan vardı daha çok.
Peki Trabzon'dan beri tanıdığımız Eren şimdi niye her maça ilk on birde çıkan Ferdi'nin yerine geçiyor Böylesi radikal değişiklikleri nasıl yorumlamalıyız Ortaya çıkan oyun da sonuç da daha iyi olur anlarım. Ama tam tersi olunca burada ben maalesef kulüpçülük kokuları alıyorum. Ve tabii olmayan paralarla yapılan milyon dolar transferlerin bir devamı gibi görüyorum. Biliyorsunuz futbolcular için Milli Takımlar bir vitrin. Ve bu vitrinden futbolcular gibi menajerler de yararlanıyor. Dahası da var: