Dünya düzeni, uluslararası ilişkiler mimarisi ve Rusya

Tartışmalarda her zaman klişe bir ifadedir dünya düzeni. Dünya düzenini eleştirenler, siyasi görüşlerine göre, 'yerleşik nizam' veya 'yerleşik düzen' diye yaftalarlar. Aslında 2. Dünya savaşından sonra uluslararası ilişkiler alanında ilgili devletlerin üzerinde mutabık oldukları ekonomik, sosyal, siyasi ve hukuki bir düzenin çerçevesini çizer. Yerleşik düzene yönelik olarak çokça komplo teorileri de üretilir.Aslında dünya düzeni denilen uluslararası ilişkilerin hukuki, coğrafi, ekonomik, siyasi çerçevesini çizen bir sistem. Sistem her zaman kendini günceller. Zira düne kadar marjinal görülen iklim değişikliği ve küresel ısınma konusu artık dünya düzeninin bir parçası haline geldi. Keza kadınlara yönelik taciz, cinsel tercih özgürlüğü de. Bu konulara yönelik çok sayıda uluslararası anlaşma imzalandı, ülkelerin, toplumların, şirketlerin sadece duyarlılık göstermekle kalmayıp, mücadele etmeleri gereken meseleler haline geldiler. Dünya düzeni kendini güncellerken, yeni dünya düzeni olarak adlandırılan komplo teorilerine dayalı düşüncelerin ise pek yeri yok. Dünya çapında doğal afetler dışında ani hareketlere yer yok. Soğuk savaşın sona ermesi, Berlin duvarının yıkılması, Sovyetler Birliği'nin dağılması bile ani bir hareket olarak görünse bile, söz konusu olayların ardından, hukuki çerçeve, siyasi, ekonomi ve mali ilişkilerin mimarisi zamanla belirlendi.Uluslararası topluluk Rusya Federasyonu'nun dünya düzenindeki yerini alması için çok çabaladı. Öyle ki 1994 yılında Rusya NATO'nun barış için ortaklık programına dahil edildi; 1997 yılında NATO ile Rusya arasında barış alanında iş birliği anlaşması imzalandı, 11 Eylül 2001 olaylarının ardından da NATO-Rusya konseyi kuruldu. Bir başka deyişle Rusya'nın dünya düzeninde yerini bulması için çok imkân tanındı. Uluslararası ilişkiler alanında Rusya'nın dünyada güvenli bir şekilde yeniden bir konum edinmesi için bütün forumlara dahil edildi. Hatta NATO, G7 ve AB ülkeleri uzun süre Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in taşkınlıklarına sessiz kaldılar. Tepkileri de her zaman siyasi veya diplomatik düzeyde kaldı. Rus askeri istihbarat yetkililerinin NATO toprakları olarak da adlandırabileceğimiz İngiltere'nin göbeğinde insanları zehirlemesine, 8 yıldan bu yana başta Baltık ülkelerinin semaları olmak üzere gerçekleştirdiği gözdağı ve gövde gösterisi uçuşlarına dünya düzeni çok uzun süre sessiz kaldı. Hatta kanaatimce aşırı derece taviz verdiğini de söylememiz gerekir. Oysa 2009 yılında Rusya'nın karşı karşıya kaldığı ekonomik krize rağmen, BRIC olarak adlandırılan Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin topluluğu 1. zirvesini gerçekleştirmiş, aynı yıl Obama-Medvedev komisyonu kurulmuştu. Ancak Putin soğuk savaşın sona ermesinden bu yana ülkesinin itibarının zedelendiğini düşünerek, Rusya'ya kucak açan Batı dünyasından adeta öç alırcasına bir tutum sergilemeye başladı. Önce G7-G8'den atılan Rusya yavaş yavaş uluslararası sistemden dışlanmaya başlandı. Bu dışlama süreci sadece bir uyarı ateşiydi aslında. Zira Rusya'nın dünya düzeninde yeri vardı. Öyle ki Rusya'ya uygulanan yaptırım kararıyla birlikte ülkeden ayrılması gereken Batılı firma sayısı göz kamaştırıcı. Gelinen noktada Putin, uluslararası dünya düzenine paranoyak bir yaklaşım sergileyerek, tehdit ve saldırı altında olduğu gerekçesiyle saldırdı. NATO, G7 ve AB ülkeleri de artık daha fazla dayanamadı ve Rusya'yı sistemden tamamen dışlamayı kararlaştırdı.var taboolaDivId "";var taboolaPlacement "";if (adServiceConfig.isMobile()) {taboolaDivId "mid-article-thumbnails_mobile1_milliyet-" 6713170;taboolaPlacement"Mid Article Thumbnails_mobile1_milliyet";}else {taboolaDivId "mid-article-thumbnails_desktop1_milliyet-" 6713170;taboolaPlacement "Mid Article Thumbnails_desktop1_milliyet";}window._taboola window._taboola || ;_taboola.push({ mode: 'thumbnails-mid-a', container: taboolaDivId, placement: taboolaPlacement, target_type: 'mix' });_taboola.push({ article: 'auto', url: 'https:www.milliyet.com.tryazarlarguldener-sonumutdunya-duzeni-uluslararasi-iliskiler-mimarisi-ve-rusya-6713170' });Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısını, Pisagor'un bardağını tamamen boşaltan o tek damlasına benzetebiliriz. Bardak tamamen boşaldı. NATO, AB ve G7 ülkelerinin Rusya'ya uyguladıkları ve 21. yüzyılda bugüne kadar görülmemiş yaptırımlar başka ülkelere de uyarı niteliği taşımıyor değil. Sadece uluslararası sisteme karşı gelmek değil sorun. Sadece dünyadaki ilk iki temel özgürlük olan yaşam özgürlüğünü baltaladığı için de değil. Aynı zamanda sorunları hukuki ve medeni bir şekilde diyalog yoluyla çözemediği için, tazıya koş, tavşana tut dediği için, sözünün artık güvenilmez olduğu için bunca yaptırım birden hayata geçti. NATO ve AB ülkeleri bunun mali bedelini ödemeye hazırlar. Reel politikanın da bir sınırı var. NATO ve AB ülkeleri özgür dünyanın tahammül sınırlarını herkese göstermiş oldu. Sistemden tecrit edilmenin bedeli çok ağır. Yaptırımlar Çin'e de belki bir uyarı niteliğinde.Almanya NATO'ya sarıldıBerlin yönetimi uzun süre NATO'nun savunma harcamaları konusundaki standartları yerine getirme konusunda ayak sürmüştü. Hatta dönemin milli savunma bakanı Annegret Kramp Karrenbauer, ABD'nin eleştirilerini mealen "Alman ekonomisi o kadar hızlı büyüyor ki, savunma harcamalarımızı yeterince hızlı bir şekilde yükseltemiyoruz" diye mizahla karışık savuşturmuştu. Ancak Rusya'nın Ukrayna'ya saldırması sonucu NATO müttefikleri artık karar vermek zorunda kaldılar. Şaka ve mizaha yer yok artık.Almanya Başbakanı Olaf Scholz da hiç düşünmeden gereğini yerine getirmeyi kararı aldı. Kuzey Akım 2 projesinin sertifikasyon sürecini askıya alan Almanya, savunma harcamalarını da Gayri Safi Yurtiçi Hasılasının 2 oranına yükseltme kararı aldı. Almanya birden 2022 yılında savunma bütçesine 100 milyar Euro daha eklemiş oluyor. Önümüzdeki yıldan itibaren de yılda savunma bütçesine 84 milyar dolar para ayıracak. Yetmedi Almanya bu paranın bir bölümünü de ordusunu çağdaşlaştırmak için harcayacak. AB ve NATO içerisinde de tabii siyasi dengelerin değişmesi beklenmiyor değil. Zira Almanya'nın bu hamlesi, NATO ve AB içerisindeki ilişkilerin hatta güç ve temsil dengelerini de alt üst edecek nitelikte. Nükleer bir güç olmasa bile ABD'den sonra en büyük savunma harcamasına sahip olacak olan Almanya, kurum içerisinde