Rusya'nın hezimeti, Batılı olmanın meziyeti

Rusya'nın Ukrayna'ya karşı başlattığı savaşın 25'inci günündeyiz. Siyasiler iktidara geldikleri gün eylemleri ile icraatlarının değerlendirilmesi için basın mensuplarından o meşhur 100 günü talep ederler. Rusya'nın Ukrayna'daki savaşının taktiksel değerlendirmesini gerçekleştirmek için 100 güne ihtiyaç yok. Rusya silahlı kuvvetlerinin son 5 yılda uluslararası basındaki algısı pek bir olumlu, hatta ürkütücüydü. Zira tekstil, teknoloji, kültür ve sanat alanında dünyada pek bir katma değer yaratamayan Rusya adından petrol, doğalgaz ve buğday dışında sadece özel harp harekatları, askeri istihbarat operasyonları ve savunma sanayii alanındaki teknolojik gelişmelerle bahsettiriyordu.Rus ordusunun Ukrayna'daki performansı ise tam aksi bir durumun olduğunu gösteriyor. Tank birliklerinin taktik anlayışı kötü ve hiçbir askeri doktrinde yer almıyor. Fransa'nın envanterinde yer alan tank sayısından daha fazlasını kaybeden Rus ordusunun, 3 adet kurmay generali de muharebe alanında etkisiz hale getirildi. ABD istihbarat birimlerine göre 7000 Rus askeri 21 günde hayatını kaybetti. Bu hesaptan yola çıkarsak Rus yaralı asker sayısı da 21000 civarında. Rusya savaşın ilk 3 haftasında askeri gücünün 15'i kaybetti. Putin ve yakın çevresinin stratejik düşünce niteliklerinin sınırını gösteren rasyonel veriler. Başlarındaki komutanların bilgi dağarcığının zayıf, birliklerde disiplini sağlayacak olan subay ve astsubayların az sayıda olması, kimi birliklerde askerlerin başı boş bir şekilde bulunmaları da cabası. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in otokratik, sert, katı tutumlu olması, tek adamlığı, kolektif zekaya inanmaması da etkili.Rusya'da istihbaratın siyasallaştırılmış olduğunun ipuçları yok değil. Nitekim Harkov'da Rusça konuşan Ukraynalılar tarafından kahraman olarak karşılanacaklarını düşünen Rus ordusu büyük bir dirençle karşı karşıya. Mariupol da an itibariyle henüz Rus ordusu tarafından ele geçirilemedi. Ukrayna halkının Rusya'ya karşı direneceğini kimse Putin'e söylememiş sanki. Putin de etrafını vasıfları oldukça sınırlı olan, dolayısıyla ona itiraz etmeyen insanlarla çevirmiş durumda. Savaş sanatı konusunda birçok eser bulunuyor, Sun Tzu veya Carl von Clausewitz'in kitaplarında kulağa küpe olacak görüşler yer alıyor. Ancak Putin bunların hiçbirine kulak asmıyor.var taboolaDivId "";var taboolaPlacement "";if (adServiceConfig.isMobile()) {taboolaDivId "mid-article-thumbnails_mobile1_milliyet-" 6722087;taboolaPlacement"Mid Article Thumbnails_mobile1_milliyet";}else {taboolaDivId "mid-article-thumbnails_desktop1_milliyet-" 6722087;taboolaPlacement "Mid Article Thumbnails_desktop1_milliyet";}window._taboola window._taboola || ;_taboola.push({ mode: 'thumbnails-mid-a', container: taboolaDivId, placement: taboolaPlacement, target_type: 'mix' });_taboola.push({ article: 'auto', url: 'https:www.milliyet.com.tryazarlarguldener-sonumutrusyanin-hezimeti-batili-olmanin-meziyeti-6722087' });Bu çerçevede Ukrayna'da bir kez daha görüldü ki, diktatör veya otokratik rejimler ile Batı dünyasına üye olmanın muharebe alanında bile farkı var. Batılı olmak coğrafi bir tanım değil. Aksine değerlere dayalı bir tanım. ABD, Kanada, Fransa, Japonya veya Yeni Zelanda da batılı. Avrupa kıtasında bulunan Belarus ise hiç de batılı değil. Batılı olmak demek, hukuk devletine inanmak, bunun gereğini yerine getirmek demektir. Rasyonel, bilim ve bilgiye dayalı, öngörülebilir bir ülke olmak demektir. Atamaların liyakate dayalı, değerlendirmelerin bilimsel bir şekilde yapılıp, kolektif zekâ ile karar alan toplumlar ve yönetimler Batılı olarak tarif edilir. Zaman zaman komplo teoristleri, otokratik ve diktaroyal yönetime meyilli siyasi oluşumlar, hatalarını kabul etmeyip suçu her zaman 'Batı'ya yüklemeye çalışırlar. Gerçekle bağları kopartan bu tür siyasi oluşumlar, ellerindeki iktidarı muhafaza etmek için de şiddete ve sertliğe başvururlar.Rusya'nın maalesef elinde bulundurduğu nükleer ve kimyasal silahlardan dolayı çevre ülkelerine ve NATO'ya zarar verme imkanı bulunuyor hala. Ancak Putin henüz böyle bir çılgınlıkta bulunmadı. Batı değerlerinin ne kadar önemli olduğu bir kez daha ortaya çıktı. Seçim dönemlerinde bu değerlere meydan okuyan aşırı sağ veya sol radikal görüşler dile getiren partilerin dünyada neden tedirginlik yarattığını da anlamlandırmak mümkün oluyor.AB-KPK toplantısından olumlu startGeçtiğimiz hafta yazdığım üzere AB-Türkiye Karma Parlamento Komisyonu (KPK) 3 yıllık bir aranın ardından nihayet bu hafta Brüksel'de toplandı. KPK'nın AB kanadının eş başkanı Alman Yeşiller partisinden Sergey Lagodinsky ile Türkiye adına eş başkanlık görevini üstlenen AK Parti Kayseri Milletvekili İsmail Karayel toplantıyı çok iyi bir şekilde yönettiler. KPK toplantıları AB-Türkiye ilişkilerinde somut kararların alınmasını sağlayan bir mekanizma değil. Ancak AB ile Türkiye arasında, siyaset yelpazesinde bulunan tüm siyasi partiler arasında diyaloğun zeminini oluşturur. Fikir ayrılıklarını medeni bir şekilde dile getirip görüş alışverişine vesile oluyor. Nitekim 79. KPK toplantısında da TBMM üyeleriyle Avrupa Parlamentosu üyeleri arasında son derece medeni, seviyeli bir tartışma yaşandı.Toplantıda Dışişleri Bakan Yardımcısı Büyükelçi Faruk Kaymakçı hazır bulundu. TBMM üyeleri, Ankara'nın AB yolundaki eksikliklerin bilincinde olduğunun, buna karşılık AB'nin de Türkiye'nin aday bir ülke olduğunu unutmaması gerektiğinin altını çizdi. Bir başka deyişle samimiyet karinesini hatırlattı.