Bir şeyi öğrenme ve bilme işi bir süreci gerektirir; okur, araştırır, sorar öğrenir, bunu zihninize doğru şekilde oturtabilirseniz kendi kapasitenizle sınırlı olmak kaydıyla söz konusu olan şeyi bilir hale gelirsiniz. Yeni zamanlarda herhalde bu sürecin yükü taşınmak istenmediğinden bilmeyi bir süreç işi olmaktan çıkarıp kısayollardan ulaşılabilir bir şey haline getirdiler. Arama motorları meselelere derinliğine vâkıf bilir kişilerin (alim, usta, ehil, münevver ve bilgelerin) yerine geçti. Şimdi buna çeşitli isimlerdeki yapay zeka yazılımları da eklendi. Artık bir meseleyi bilme konusundaki isabetimiz iki tuşla ulaşabildiğimiz bu nevzuhur araçların insafına kalmış durumda. Yani aldatılmaya ya da aldanmaya fazlasıyla açığız. Bu araçların verdiği bilgiler istatistik ve algoritma seçilimleri ile, yani teknolojik reyting öncelikleri ile önümüze geliyor. Bilginin ya da kanaatin sağlamlığı dijital data merkezleri için ille de korunması gereken bir kriter değil… Milyonlarca insanın herhangi bir konuda yanlış bilgilenmesi, yanıltılması, hataya yönlendirilmesi ve manipüle edilmesi gayet mümkün… Hatta bu ihtimali hiç de küçük ihtimal olarak görmemek gerekiyor.
Belki pek çok şeyin yanlışlığıyla, o işin gerçekliğine tosladığımızda yüzleşme imkânı bulabiliriz ve bunun bize verdiği zarar bir şekilde tolere edilebilir. Ancak insan ve hayat meseleleri; hem çok hassas meselelerdir hem data depolarında sabitlenemeyecek kadar değişkenlik ve farklılık taşır hem de sadece insanların ve tuşlara dokunularak değil, bizzat etiyle kemiğiyle, aklıyla ve kalbiyle içinde yaşanarak öğrenilebilir. Oradaki yanlış bilgilenmelerimiz zihnimize kök salabilir, bizi sevk ettikleri yerler ve yönler bakımından bazen bir ömür boyunca telafi edilemeyebilir.
Carl Gustav Jung, 'Anılar, Düşler, Düşünceler' isimli kitabında bugünün insanına çok tanıdık gelecek bazı hallere işaret ediyor: "Giderek artan bir verimsizlik duygusunun, hoşnutsuzluğun ve huzursuzluğun kamçılamasıyla, düşüncesizce yeniliklere doğru koşuyoruz. Elimizdekilerle yetinmeyip verilen sözlerle yaşıyor, günümüzün ışığı yerine, sonunda bize uygun bir güneşin doğacağını umut ettiğimiz geleceğin karanlığında yaşamayı yeğliyoruz."
Sanal hayat bize gerçek hayatı büyük ölçüde unutturdu. Gerçek hayata döndüğümüz kısıtlı zamanları da sanal dünyanın çoğu sabun köpüğü lafazanlıklarıyla dolduruyoruz bugün. Bu bizi insanı, insanları, hayatı, bizim yaşadıklarımızı ve başkalarının yaşadıklarını öğrenmekten, bilmekten alıkoyuyor. Bu hiç yaşamıyoruz demekle hemen hemen aynı şey!