Mevsimler hayatın teni ve dokusudur

İnsanların mevsimlere dönük ilgisi ve dikkati azalınca, mevsimlerin beraberinde getirdiği duygulara yönelik bir hassasiyeti, bir hissiyatı da kalmadı. Mevsimler herkes için farklı şeyler ifade ediyor olabilir elbette ama herkesin birleşeceği belli ortak duyguları da var elbette. Mesela ilkbaharı daha çok umudun, tazelenmenin, yeni başlangıçların mevsimi olarak algılarız. Yaz günleri neşe, canlılık ve coşkunun yükseldiği dönemlerdir. Sonbahar adı üstünde hazan mevsimidir, daha duygulu, daha melankolik ve daha düşünceli oluruz yaprakların döküldüğü mevsimde. Şimdilerde günler boyunca şehirlerin üstünü yumuşak beyaz örtüsüyle örtecek kadar kar yağmıyor pek ama genel olarak kışlar o karlı zamanların hissiyatıyla, yani sessizlik, huzur ve daha güneşli günleri bekleyiş duygularıyla anılır ve algılanır.

Henry David Thoreau mevsimlerin insanlar üzerindeki etkilerine dair şunları söylüyor: "Her mevsim kendi duygusal tonunu getirir. Bir yıl, bir insanın bütün hayatıdır, bütün duygusal değişimleri içerir." O duygusal değişimler edebiyatın temel konularından biri olmuştur her zaman. Büyük yazarlar mevsimlerin bizim zihin dünyamızdaki anlamını hem pekiştiren hem de zenginleştiren pek çok şey yazmıştır. Maksim Gorki 'Çocukluğum' isimli kitabında mevsimlerin en çiçeklisi için, "Bahar rüzgarı, ağır kış düşüncelerini alıp götürür. İnsanın omuzlarındaki yük hafifler, nefes almak kolaylaşır" der mesela. Marcel Proust da 'Kayıp Zamanın İzinde' kitabında yaza dair tespitlerini yazar: "İnsanların yazın en ateşli günlerinde doğmuş olmanın getirdiği bir delilik, bir neşe ve biraz da hüzün veren bir yanları vardır." Sonbahar, James Joyce'un 'Ulysses' kitabında yazdığı şu ifadeyle derinlik kazanır: "Sonbahar yaprakları gibi, biz de değişiyoruz; günler kısalırken, ruhumuzun gölgeleri uzuyor." Nihayet kış mevsimi için de Tolstoy'un 'Anna Karenina'sından bir alıntı yapalım: "Kış, insan ruhunun kendini bin sonraki bahara sakladığı, ağır ve düşünceli bir sükut perdesidir."

Mevsimlerin bizde bıraktığı duyguların tabiatın geçirdiği dönüşümlerle paralel ilerlediği ve geliştiği rahatlıkla görülebiliyor bu duygusal skalada. Hayatımızda pek çok şey değişti belki artık ama mevsimlere ilişkin duygu ve algılarımızda henüz radikal bir değişiklik yok. Bu halimiz mevsimlerle ilgili izlenimlerimizin tazeliğini koruduğuna yorulamaz ama ne yazık ki! Esasen günümüzde insanların çoğu mevsim değişimlerine ve o değişimlerin insanlar üzerindeki etkilerine karşı bir hassasiyete, bir meraka, bir dikkate sahip değil! Hatta pek çoğu mevsimlerin hayatın gövdesinde, teninde, derinliğinde neleri değiştirdiğine dönüp bakmıyor bile. Buna karşılık mevsimleri yine de, eskiden ilkokul dersliklerinin duvarlarına asılan o unutulmaz mevsim tablolarının hafızalarda bıraktığı baskın izlerle, yani eskiden olduğu gibi güncellenmemiş algılarımızla anıyor, anlıyor ve özdeşleştiriyoruz. Geleneksel, otantik, folklorik evvel zaman malzemelerini şehre özgü köşeli ve özenti dekorasyon modellemelerimizin içinde nasıl çerçeveletiyor ve eski hayatımızın artık yaşamayan taraflarının vicdani bir hatırası olarak duvarlarımıza asıyorsak; galiba mevsimlere ilişkin bütün bu külliyatı da 'cansız bir hayal' olarak öyle saklıyoruz hafızamızda.