"Çoğu insan, sessiz bir çaresizlik içinde yaşar. Posta arabaları, telgraflar, gazeteler… Bunlar hayatın değil, ölümün sesleridir. İnsanlar, başkalarının felaketlerini, başkalarının zaferlerini, başkalarının düşüncelerini okur; ama kendi hayatlarını yaşamaz. Ben ormana gittim, çünkü kendi hayatımı yaşamak istiyordum. Bir tek gerçek şeyi bile kaçırmak istemedim. Haberler bana ne öğretir Bir adamın bacağı kırılmış, bir kadın ölmüş… Bunlar benim hayatımı değiştirmez. Ama bir çiçeğin açışı, bir kurdun uluyuşu… İşte bunlar, ruhumu uyandırır. Modern insan, gürültüde boğulur; çünkü sessizliği seçmeye cesareti yoktur."
Yukarıdaki alıntı Henry David Thoreau'nun 'Walden' isimli eserinden. Thoreau, 1845 yılında Ralph Waldo Emerson'un Walden gölü kıyısındaki arazisine bir kulübe inşa ederek iki yol boyunca orada tabiatla iç içe yaşadı. Günümüzde dahi çevrecilik anlayışının en önemli ve temel metinleri arasında sayılan 'Walden'ı orada yazdı. Dönemin yerleşik düzeniyle uyumsuz, aykırı bir zihin dünyası vardı. Köleliği destekleyen yönetime vergi ödemeyi reddetti ve sonucunda hapse girdi, dünya siyasi tarihine damgasını vuran meşhur 'Sivil İtaatsizlik' kitabını da o dönemde yazdı. Yazdıklarıyla ardından gelen Gandi, Martin Luther King gibi direniş hareketleriyle bildiğimiz pek çok isme rehber ve ilham kaynağı oldu.
Thoreau'nun yukarıya alıntıladığım sözleri 1845-1847 yılları arasında kaleme alınmış. Modern yaşama biçiminin ve modern dikkat noktalarının; başkalarına bakarken kendini unutuşun çok temel bir eleştirisi var bu sözlerde. Gazetelerin iptidai biçimde yayınlandığı, güçlükle dağıtıldığı ve haberlerin yavaş ve pek az kanaldan toplumun gündemine aktığı bir hayatın şikayetleri bunlar. Bugüne uyarlamak istersek durumu herhalde en az üç haneli rakamlarla çarpmak icap eder. Thoreau, ormandaki o kulübede aslında bugünlerin (arada tam 180 yıl var) röntgenini, hem de büyük isabetle çekmiş. O gün belki küçük bir tepe mesabesinde olan medyatik enformatik yığılma, bugün dağlar, hatta sıradağlarla ifade edilebilir ancak. O dağlardan kopan çığ her gün bizi önüne katıp götürüyor.
Kimileri Throeau'nun bu ilk bakışta 'dış dünyaya kapalılık' gibi görünebilecek seçimini eleştiri konusu yapabilir ;ancak bu pek hakkaniyetli bir şey olmaz. Burada kastedilenin iyi anlaşılması gerekir; çünkü Thoreau aynı zamanda 'Sivil İtaatsizlik'in de yazarıdır ve toplumsal meselelere asla ilgisiz değildir. Burada bu tartışmalara kurban edilmemesi ve kaçırılmaması gereken asıl nokta; dışa bakan insanın kendi hayatını ıskalaması, adeta kendi hayatını yaşamaz hale gelmesi olmalı.
Bugün artık insanların kendi hayatlarına karşı körlüğü ve sağırlığı en uç noktalara varmış durumda. Teknoloji devrimi dedikleri şeyin sonrasında insan artık bir seyirci, bir takipçi, bir kullanıcı! Ama asla kendi hayatının insanı değil! Kendi varlığıyla hangi hikâyenin içinde yaşadığının, nereden nereye gittiğinin, hayatının ona ne söylediğinin ayırdında değil! Ve yazık ki büyük çoğunluk bunu bir eksiklik olarak da görmüyor, bunun sızısını içinde taşımıyor artık!

23