İnsanların idrak kanallarını tıkayan pek çok etkenin olduğu bir zamanda yaşıyoruz. Düşünebilme ve anlayabilme kabiliyetimiz zihin körleştirici araç ve alışkanlıklarla, nevzuhur manipülasyon teknikleriyle, çatışmayı kışkırtan sığ atışma ortamlarının etkileşimleriyle her geçen gün biraz daha dumura uğratılıyor. Bir meseleyi etraflıca değerlendirip makul bir neticeye bağlamaya çalışanların nesli hızla tükeniyor. Hepimiz ya bir aptala ya da potansiyel bir aptala dönüşmek tehlikesiyle karşı karşıyayız.
Her gün dünyanın orasında burasında milyonlarca insan her an bir başkasına çok aptal olduğunu söylüyor ya da bunu en azından içinden geçiriyor. Aptallığın bu kadar çok ve yaygın şekilde şüphe uyandırdığı bir gezegende insanların aptallıktan kendilerini vareste tutabilmelerinin tek açıklaması seçilmiş kişiler olduklarını düşünmeleridir ki bu da aptallığın bir başka çeşididir.
Yüksek sesle, "Ben asla bir aptala dönüşmem!" diye haykıran varsa biraz sakinleşip gündelik hayatını doldurduğu şeyleri bir kere daha gözden geçirsin. Orada rutin olarak yaptığı ve sonu rahatlıkla aptallığa çıkabilecek ne çok yeni alışkanlık edindiğini görecek, muhtemelen de buna çok şaşıracaktır. Şaşırmıyorsa, zaten geçmiş olsun!
Maxime Rovere, 'Aptallarla Ne Yapmalı' isimli enteresan kitabında sosyal ortamımız için hiç de yabancı olmayan şeylere işaret ediyor: "Aptallık tarihsel değişikliklere rağmen her daim var olmaya devam eder, bunun yanı sıra hiç durağan değildir. Herhangi bir durumu -onlarınki de dahil- iyileştirmek için yaptığımız her şeye körlemesine karşı çıkan çok özel direniş mekanizmaları vardır. Sizin argümanlarınızı her defasında sözüm ona ince düşünceleriyle boğmaya çalışarak iyi niyetinizi tehditle, yumuşaklığınızı şiddetle karşılayıp, kendi bireysel çıkarlarını bile baltalayan bir körlükle ortak faydaya karşı koyarlar."
Anlamak dediğimiz şey bir yerden başlar, öncesi anlamış olmamaktır. Kendinizi en başta anlamış sayıyor ve orada hesabı kapatıyorsanız, zihinsel bir fasit daire çizmiş ve kendinizi içine kapatmışsınız demektir. Anlamak için çabalayan insan anlamanın imkanlarına kapılarını daima açık tutar, bu anlamanın sıfır noktasının aşılmış olduğu ve bir basamak yukarı çıkıldığı anlamına gelir. Bunun üstüne konan her şey bir kazanca dönüşür ve insanı muhtemel her türlü aptallığa karşı korur, zırhlandırır, çok daha dirençli hale getirir.
Aptallık, makul olana kendini tamamen kapatmamış insanlara nüfuz etmekte pek başarılı olamaz. Bir şeyi anlamamış olduğumuzu bilmek zihin açıklığının bir belirtisidir ve bir başlangıç basamağı olarak son derece kıymetlidir.