Prof. Dr. Hasan Fehim Üçışık
İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim ÜyesiSon yıllarda, ifade özgürlüğüne sahip olduğunu iddia eden pek çok Batılı devlet, 1915 olaylarının yanı sıra Filistin konusunda da kendi görüşlerine aykırı görüş serdedilmesini şiddetle engellemişlerdir. Türkiye'de ise mazide çıkarılmış bazı kanunlar, ifade özgürlüğü açısından üzücü durumlar oluşturmaktadır.Bizce, 1982 Anayasasının milletlerarası antlaşmalara ilişkin düzenlemesine 2004 yılında ek hüküm konmasından bu yana ifade özgürlüğü konusunda bir kişiye veya olaya özgü kanun çıkarılamaz ve mevcut kanunların bu tür özel düzenlemeleri uygulanamaz.İnsan Hakları Evrensel Bildirgesine göre her ferdin, fikir ve ifade özgürlüğüne hakkı vardır.Türkiye'de maziden bugüne çeşitli hukuki düzenlemeler, ifade özgürlüğü açısından tartışılmaktadır.İfade özgürlüğü, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin ön sözüne göre temel hakların en önemlilerindendir. Anılan ön söze göre, dehşetten ve yoksulluktan kurtulmuş insanların, içinde söz ve inanma özgürlüklerine sahip olacakları bir dünyanın kurulması en yüksek amaçtır.Bu bildirgeye göre, her ferdin, fikir ve ifade özgürlüğüne hakkı vardır. Bu hak, fikirlerinden ötürü rahatsız edilmemek, ülke sınırları mevzubahis olmaksızın malumat ve fikirleri her vasıta ile aramak, elde etmek ve yaymak hakkını gerektirir (m. 19).Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine göre, herkes, ifade özgürlüğüne sahiptir; bu özgürlük, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve verme özgürlüğünü de kapsar (m. 10l).1982 Anayasasına göre ise herkes, düşünce ve kanaatlerini, söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet, resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar (m. 26II).KİŞİLER VE OLAYLAR ÇERÇEVE DIŞINDA KALIYORİfade özgürlüğü, insan haklarının en önemlilerinden olmasına rağmen, pek çok ülkede parlamento ve diğer idare makamları ve hatta yargı organları belirli olay veya kişileri kapsam dışı tutmaktadır.İsviçre'nin 1915 yılındaki olaylarla ilgili Ermenilerin iddialarını tartışılmaz olarak kabul etmesi ve buna aykırı fikir beyanlarını suç sayması üzerine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ifade özgürlüğünün önemini şöylece belirtmiştir:"Hoşa gitmemesi muhtemel ifadeleri ve hassas konuları alenen tartışmak ifade özgürlüğünün temel niteliklerindendir Bu özgürlük demokratik, hoşgörülü ve çoğulcu bir toplumu, totaliter ve diktatörlükle yönetilen toplumlardan ayırt eden temel ögelerden biridir."Doğu Perinçek, İsviçre'de 2008 yılında "Ermeni Soykırımı bir uluslararası yalandır" dediği için Lozan Polis Mahkemesi tarafından ırk ayrımcılığı suçu işlemekten mahkûm edilmiş, bu mahkûmiyet kararı İsviçre Federal Mahkemesi tarafından onaylanmış, Perinçek bu karara karşı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde dava açmıştır.Dışişleri Bakanlığının 15.10.2015 tarihli açıklamasına göre Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Büyük Dairesi, Perinçek-İsviçre davasında, 1915 olaylarıyla ilgili beyanlarından ötürü İsviçre tarafından, soykırımı ihlal ettiği gerekçesiyle mahkûm edilen Perinçek'in ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine hükmetmiştir. Karara göre, 1915 olayları tartışma konusu olup bu tarihte yaşananlara ilişkin farklı görüşler ifade özgürlüğünün koruması altındadır. Karar parlamentoların ve liderlerin yetkilerini aşarak tarihi yeniden yazamayacaklarını ve mahkemelerin de ilgili hukuk normlarını göz ardı ederek tarihe hakemlik yapamayacaklarını kayıt altına almıştır. Karar, tarihin ve hukukun siyasi amaçlarla istismarına gereken cevabı vermesi bakımından da önemli bir dönüm noktasıdır.Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine göre; ifade özgürlüğü, toplumun ilerlemesi ve her insanın gelişmesi için esaslı şartlardan biri olan demokratik toplumun ana temellerinden birini oluşturur. İfade özgürlüğü, sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız ya da ilgilenmeye değmez görülen haber ve düşünceler için değil, devletin veya nüfusun bir bölümünün aleyhinde olan, onlara çarpıcı gelen, onları rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanır. Bunlar çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleridir. Bunlar olmaksızın demokratik toplum olmaz. Bu demektir ki bu alanda getirilen her formalite, şart, yasak ve ceza, izlenen meşru amaçla orantılı olmalıdır (Handyside Birleşik Krallık, 07. 12.1976).Cumhuriyetin ilanından kısa bir süre sonra, H. 1341 yılında 2 yıl yürürlükte kalmak üzere çıkarılan Takriri Sükun Kanununa göre, irticaa ve isyana ve memleketin nizamı içtimaisini ve huzur ve sükununu ve emniyet ve asayişini ihlale bais bilumum teşkilat ve tahrika ve teşvikat ve teşebbüsat ve neşriyatı hükûmet, Reisicumhurun tasdikiyle, re'sen ve idareten men'e mezundur. İşbu fiilleri işleyenleri Hükûmet İstiklal Mahkemesine tevdi edebilir.TEK PARTİ REJİMİ VE HUKUKBu kanunun Meclis müzakerelerinde tasarıya karşı Teşkilatı Esasiye Kanununa göre, şahsi masuniyet, vicdan, tefekkür, kelam, neşir, seyahat, akit, sayiamel, temellük ve tasarruf, içtima, cemiyet, şirket hak ve hürriyetleri Türklerin tabii hakları olduğu, tasarı ile bu hakların doğrudan doğruya hükûmetin takdirine ve idaresine tevdi edileceği belirtilmiş, fakat tasarı kanunlaşmış, 2 yıllık yürürlük süresi 2 yıl uzatılmış, bu kanun döneminde Terakkiperver Cumhuriyet Partisi kapanmıştır. O yıllarda bazı Avrupa ülkelerinde olduğu gibi Türkiye'de de "tek parti rejimi" uygulanmıştır.1951 yılında çıkarılan 5816 Sayılı kanun, Atatürk'ü temsil eden heykel, büst ve abideleri veyahut kabrini tahrip eden, kıran, bozan veya kirletenlere 1 yıldan 5 yıla kadar ağır hapis cezası verilmesini ön görmektedir. Bu kanun Atatürk'ün hatırasına alenen hakaret eden veya söven kişilerin 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılmasını, bu suçların toplu olarak veya umumi ya da umuma açık mahallerde yahut basın vasıtasıyla işlenmesi hâlinde verilecek cezanın yarı nispetinde artırılmasını öngörmektedir.TARTIŞMALI KANUNBu kanunun Meclis görüşmelerinde bazı milletvekilleri, "Artık cumhuriyetin kurucusunun kusurları yoktur" denemeyeceğini, böyle bir kanunun umumi efkarın susturulması demek olduğunu, ölmüş bir kişinin aleyhine işlenen suçlardan dolayı özel bir kanun çıkarılmasının Anayasaya (m.69) aykırı olduğunu, böyle bir kanunun vatandaşların hak ve hürriyetlerine tecavüz edeceğini ve birçok insanı zindanlarda çürüteceğini beyan etmişlerdir.Yargıtay 11. Ceza Dairesi, 11.01.2024 tarihli kararında, bir Asliye Ceza Mahkemesince hakaret suçundan 5816 sayılı Kanun ve 5237 sayılı kanun uyarınca 6.000 lira adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilen sanığın, suç unsurlarının bulunmadığını ve adli para cezasını ödeme gücünün olmadığını ileri sürerek yaptığı temyiz başvurusu üzerine, Asliye Ceza Mahkemesinin kararı, hükmün gerekçe bölümünde, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin açıkça gösterilmesi ve ulaşılan kanaatin, suç oluşturduğu sabit görülen fiilin ve bunun nitelendirmesinin belirtilmesi, delillerle belirtilmeden ve tartışılmadan hükmün kurulması nedeniyle hukuka aykırı bulunmuştur.Anayasa Mahkemesinin 02.02.2022 tarih ve B. 201924225 sayılı kararında, sosyal paylaşım sitesinde farklı tarihlerde çok sayıda paylaşımda bulunan başvurucunun bir Asliye Ceza Mahkemesince, Atatürk'ün hatırasına alenen hakaret suçundan 2 yıl 1 ay hapis cezası ile cezalandırılması ve istinaf talebinin Bölge Adliye Mahkemesince reddi üzerine yaptığı müracaat hakkındaki inceleme şöylece belirtilmiştir:-Başvurucu, Atatürk hakkında sosyal medyada hakaret sınırını aşmadan yorumlar yaptığını, bu eylemler nedeniyle cezalandırılmasının ifade özgürlüğünü ihlal ettiğini öne sürmüştür.