Türk birliğine engel olan faktörler ve dil

Dr. Mehmet Can Türkler, 20. asırda coğrafî, siyasî, sosyal ve kültürel yönlerden büyük bir parçalanma ve asimilasyona maruz kaldı. Savaş ve işgallerle coğrafyaları parçalandı, kültürel asimilasyona uğratıldılar. Alfabeleri Sovyet Rusya döneminde birkaç defa değiştirildi, dilleri bozuldu. "Bizim konuştuğumuz Türkçe ile Türkistan'daki soydaşlarımızın dili de yüzde doksan nispetinde birbirinin benzeridir, aynıdır. Bizim uydurmacılığa sapmamız uzak diyardaki ırkdaşlarımızla da irtibatımızın kesilmesine sebep olur." Türk dünyasında bir asır evvel büyük bir birlik vardı. Bugünlerde Kazakistan'da yaşanan üzücü hadiselerle sarsılan "Türk Dünyası", sahası 11,2 milyon kilometrekareyi aşan büyük siyasî, coğrafî birliğin adıdır. Bu kültürel ve etnik birliğin sınırları Adriyatik Denizi kıyılarından başlar ve Çin'in başkenti Pekin yakınlarındaki meşhur tarihî Çin Seddi'ne kadar devam eder. Türkler, XX. asırda Doğu'da ve Batı'da, coğrafî, siyasî, sosyal ve kültürel yönlerden büyük bir parçalanma ve asimilasyona maruz kaldı. Savaş ve işgallerle coğrafyaları parçalandı, kültürel asimilasyona uğratıldılar. Alfabeleri Sovyet Rusya döneminde birkaç defa değiştirildi, dilleri bozuldu. Nihayetinde hem tarihleri ve hem de birbirleriyle irtibatları kesildi. ALFABE BİRLİĞİ YENİDEN SAĞLANMALIDIR 1991 yılına gelindiğinde dünyada önemli gelişmeler oldu. Sovyetler Birliği dağıldı, Türk cumhuriyetleri bağımsızlıklarına kavuştu. İşe ilk olarak millî devletlerini oluşturmakla başladılar. Bunlardan kültürel yönden en mühimi sayılan ortak alfabe arayışı oldu. İlk önce Azerbaycan, Sovyetler tarafından kabul ettirilen Rus harflerini bırakıp, Latin alfabesine geçiş kararı aldı. Türkmenistan'da Cumhurbaşkanı Sapar Murat Türkmenbaşı' nın emriyle, ancak 2000 yılında geniş olarak Latin harflerini kullanmaya başladı. Özbekistan ise, geçiş sürecinin eğitim-öğretimde uzun yıllara yayılması ve özellikle Latin alfabesine basın ve yayının teşvik edilip desteklenmemesi ile bu alfabenin geniş kitlelerce benimsenmesini geciktirdi. Bugün hâlâ bazı yayınlar Latin alfabesinin yanında, Kiril harfleriyle çıkmaktadır. Kısa bir süre önce, Kazakistan Meclisi de aldığı bir kararla 2025 yılına kadar, Latin alfabesine geçilmesine kararlaştırdı. Kırgızistan ise hâla Kiril alfabesini kullanmaya devam etmektedir. ALFABELERDE FARKLI HARFLER VAR Ancak Türk cumhuriyetlerinde günümüzde kullanılan Latin temelli alfabelerinde, Türkiye'den değişik harfler bulunmaktadır. Alfabelerine beş harfin ("A a", "N n", "x x", "Q q", "W w") ilâve edilmesiyle farklılıklar ortaya çıktı. Mesela Azerbaycan, "A a" harfi yerine ""yi. Türkmenistan, "ı" yerine "y", "y" yerine "", "c" yerine de "j" yi. Özbekistan ise "ş", "ç" gibi harflerin İngilizcedeki yazılışları olan "sh" ve "ch"yi esas alırken bir yandan da yuvarlaklaşan "a" ile "o"nun tek kodla gösterilmesini "o" kabul ederek iki farklı harfi birleştirmiş oldu. "Türk cumhuriyetlerinde, ortak Türk alfabesi önünde duran siyasî ve ekonomik sebeplerin dışında başka engeller var mı" sorusuna cevap verebilmek için daha önce Arap, Latin, Kiril alfabesine geçiş sürecindeki uygulamaları hatırlamak gerekir. Geçmişin aksine günümüzde Türk cumhuriyetleri ortak Türk alfabesi konusunda, hevesli görünmektedirler. Türk birliğinin sağlanması için, "ortak bir alfabe" yeniden meydana getirilmelidir. BİR ASIR EVVEL DİLDE DE BİRLİK VARDI Türk dünyasında bir asır evvel alfabede olduğu gibi bütün Türk lehçeleri arasında da gramer ve kelime bakımından da büyük bir birlik vardı. Sadece ağız ve lehçelerde farklılık bulunmaktaydı. Osmanlı Devleti'nin son zamanına kadar, 'bugünkü yaşadığımız mânâda' Türk dilinde 'arı Türkçecilik, öz Türkçecilik' gibi bir tasfiyecilik teşebbüsü olmadı. TÜRKİYE'DE ARAPÇA VE FARSÇA MENŞELİ KELİMELER ATILDI Türkçede sadeleşme hareketleri Tanzimat ile birlikte başladı. Birinci Dil Kurultayı'nın ardından 'dil devrimi'ni gerçekleştirmek için bu minval üzere hummalı bir şekilde çalışıldı. Bu devrimde en büyük gelişme 18 Ağustos 1934'te toplanan 'İkinci Dil Kurultayı'nın ardından oldu. Birinci kurultaydan sonra üç kıtaya yayılmış muhteşem bir devletin dili olan Osmanlıca 'yabancı' dil olarak kabul edildi. Arapça ve Farsça menşeli kelimeler atıldı. 'İkinci Dil Kurultayı'nın ardından yapılan 'kılavuz' hazırlama çalışması 24 Aralık 1934'ten 25 Mart 1935'e kadar devam etti. BİRBİRİMİZİ ANLAYAMAYACAK HÂLE DÜŞERİZ O dönemde buna birçok ilim adamı karşı çıktı. Bu hususta Prof. Dr. Necmettin Hacıeminoğlu şunları kaydeder: "Bizim konuştuğumuz bu dokuz asırlık Türkçe, yalnız Türkiye Türklerinin dili değildir. Türkistan, İran, Kafkasya, Kerkük, Kıbrıs ve bütün Balkan memleketlerindeki soydaşlarımız da halen aynı Türkçeyi kullanmaktadırlar. Eğer biz, otuz yıl önce başlatılan uydurmacılık akımına kapılırda yeni bir yazı dili teşekkül etmeye kalkışırsak en yakın komşumuz ve ırkdaşımız olan diğer Oğuz Türkleri ile aramızda olan dil bağı kopar. Bir nesil sonra onlarla anlaşamayız. Onlara yabancılaşırız. DÜNYA TÜRKLÜĞÜNDEN KOPARIZ Bizim konuştuğumuz Türkçe ile Türkistan'daki soydaşlarımızın dili de yüzde doksan nispetinde birbirinin benzeridir, aynıdır. Bizim uydurmacılığa sapmamız uzak diyardaki ırkdaşlarımızla da irtibatımızın kesilmesine sebep olur. Böylece bir nesil sonra Türkiye'de ayrı bir dil teşekkül eder. Ve biz yüz milyonluk dünya Türklüğünden tamamıyla kopmuş, ayrılmış sayılırız. Onlardan farklı, onlarla soy birliğimiz yokmuş gibi oluruz." Bir başka misal olarak Yavuz Bülent Bakiler, 1982 yılında Azerbaycan'dan Ankara'ya gelen şair Mehmet Aslan'ın kendisine söylediği şu hatırayı nakletmektedir: "Siz Türkiye Türkleri olarak dilinizden 'hayat' gibi güzel bir kelimeyi atıyorsunuz. Yerine köksüz, ruhsuz, çıplak, bir 'yaşam' kelimesini getiriyorsunuz. Siz altı katlı apartmanın birinci katında oturan ve oturduğu katı yıkmaya kalkışan o evlada benziyorsunuz. Buna hakkınız var mı Üst katta oturanları niçin düşünmüyorsunuz Üst katlarda kimler var Üst katlarda; Azerbaycan, Özbekistan, Uygur, Başkurt, Tatar, İran, Irak ve Balkan Türkleri var. Çünkü biz, de, Özbeklerde, Uygurlar da, Başkurtlar da, Tatarlar, da sizin şimdi 'yaşam' dediğinize, 'hayat' diyoruz. Sizin Türk dünyasında 'dilde birlik' idealini yıkmaya hakkınız var mı" HANGİ TÜRKÇEYİ ÖĞRETECEĞİME ŞAŞIRDIM Londra Üniversitesi Türk Dili hocası Doç. Dr. İngiliz Miss Margaret Bainbridge ise Türkiye'ye geldiğinde meşhur edebiyatçılarımızdan Nihat Sami Banarlı'ya Türkçenin gidişatı hakkında üzüntüsünü belirterek şunları söylüyor: "Bu gidişin sonu ne olacak Sizin büyük, tarihî eser olan güzel diliniz böylece ziyan olup gidecek mi İngiltere'de Türkçe öğrenmek isteyen Türkçe öğrencisine hangi Türkçeyi öğreteceğime şaşırdım. Sizin divan şiirinizin güzelliğini ve Türkçenin eski ve yeni şairlerin elinde neler söylemeye muktedir bir lisan olduğunu biliyorum. Sinan Paşa gibi, Evliya Çelebi gibi eski şaheserleri meydana getirenler de beni kendilerine bağlamışlardır. Bununla beraber, sizin hakiki Türkçeniz bundan elli sene evvel konuşulan Türkçe ile yazan muharrirlerinizin dilidir. Bugünkü diliniz ise artık tamamıyla uydurma ve güzel olmayan bir dildir. Ne sesi, ne üslubu kalmış, ziyan olmuş bir lisan Kemâlini bulmuş Türkçeye nasıl kıyıyorsunuz Bu güzel dili kısa zamanda nasıl bu kadar mahvü perişan ettiniz. Bu, akıl alacak bir şey değil." TÜRKİSTAN TÜRKLERİ DE RUSLAŞTIRMA KURBANI OLDU Rus Ortodoks misyoner Nikolay İlminsky, "Yabancı milletlerin eğitilmesi ve bunların Rusya'nın ruhuna yakınlaştırılması, istikbâl için büyük siyasî önemi olan bir vazifedir.