Prof. Dr. Suat Ungan
Trabzon Üniversitesi Fatih Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi
Millî Eğitim Bakanlığı, YÖK ile iş birliğine giderek öğretmenliğe kaynaklık edecek fakültelerin sayısını düşürmeli, orta tabakanın zeki ve çalışkan öğrencilerinin öğretmenlik mesleğini seçmesi için yeni imkânlar sunmalıdır. O zaman hayata geçirilmesi için çalışmalara başlanan Millî Eğitim Akademisi, daha faydalı hâle gelir.Genelde hayatın acımasızlığı karşısında daha savunmasız olan ailelerin zeki, çalışkan ve itaatkâr çocukları öğretmenlik mesleğini tercih etmektedir. Öğretmenlerin kendileri de bizatihi bu tabakayı meydana getirmektedir.Gençlerimiz üniversitelere doldurularak hayatla mücadele etme güçleri ellerinden alınmaktadır.Öğretmenlik toplumun orta tabakasının en fazla olmak istediği ve tercih ettiği bir meslek olmuştur. Orta tabakada bazı gruplar; çocuklarının vali, kaymakam, doktor, savcı veya hâkim olmasını hayal ötesi gördükleri için öğretmenlik mesleği onlara daha cazip gelmiştir. Bazı aileler, çocuklarının "hiç olmazsa" bir öğretmen olmasını arzulamış ve çocuklarını bu yönde yönlendirmişlerdir.Şair Nâbî'nin 1701 yılında yazmış olduğu "Hayriye-i Nâbî" adlı eserinde dile getirmiş olduğu tiplemeye Mehmet Kaplan "Orta İnsan Tipi" adını vermiş ve bu yapı Türk toplumu için önemli bir mihenk taşı oluşturmuştur. Osmanlı İmparatorluğu'nda ve günümüzde esnaf sınıfı istenilen seviyede ve kültürde gelişmediği için aileler çocuklarının orta hâlli bir memur olup rahat hayat sürmelerini öncelemişlerdir.Her on senede bir darbelerin, ekonomik krizlerin yaşandığı ülkemizdeki aileler; başını belaya sokacak, onlara ekonomik problemler yaşatacak mesleklerden ziyade garanti bir geliri olan ve tekdüze işleyen, dalgalanmaların az olduğu yatay bir hayat düzleminde giden memurluğu çocuklarına layık görmüşlerdir.Mehmet Kaplan, Şâir Nâbî'nin "Orta Tip İnsanı" için, bu tabakanın yüksek zümre ile halk tabakası arasında orta bir yer işgal ettiğini, çoğu memur ve idare adamlarından olan bu kesimin dünyada olduğu gibi konformist bir karakter taşıdığını, bu tabakanın umumî davranış bakımından nazik, efendi, ilim ve irfan sahibi olduğunu, en büyük ideallerinin rahat bir ömür geçirmek olduğunu, Tanzimat'tan sonra bu tabakadan bazı kesimlerinBatı'dan ihtilalci fikirler benimsediğini fakat bu tabakanın genel karakteristiğinin ihtilalcilikten ziyade korumacılık olduğunu beyan etmiştir.Türkiye'de özellikle 12 Eylül'den sonra bu tabakanın içe gömülmüş bir yapısı oluşmuştur. Ailelerin, çocuklarının siyasete, sağ-sol davalarına bulaşmadan kendi hâllerinde bir hayat sürmelerini istemesi bu tabakanın içe doğru kıvrılmasına sebep olmuştur.Katmanlaşarak daha kabarık bir hâl alan bu tabaka, çocuklarının millî manevi kimliklerini muhafaza ederek orta gelirli bir hayat sürmesini tercih etmiştir. Orta hâlli memurlar, esnaflar, geliri normal olan köylüler bu tabakayı oluşturmaktadır.Genelde hayatın acımasızlığı karşısında daha savunmasız olan ailelerin zeki, çalışkan ve daha itaatkâr çocukları, öğretmenlik mesleğini tercih etmektedir. Öğretmenlerin kendileri de bizatihi bu tabakayı meydana getirmektedir. Son zamanlarda bu tabakanın statüsüne, gelir düzeyine, toplum içindeki itibarına isyan eden ve bu tabakadan kurtulmak isteyen bazı memur ve öğretmenler, mesleklerinin yanında ticaretle, borsa oyunlarıyla da ilgilenmeye başlamışlardır.Bu tabaka, her dönem siyasiler için cazip bir alan olmuştur. Oy potansiyeli fazla ama siyasi nüfuzu fazla olmayan bu sosyal grup, seçim zamanında ciddiye alınmakta, seçimden sonra ise ihmal edilmektedir.Ancak her siyasi partinin bu sahipsiz tabakanın insanına ve onun tercih etmiş olduğu mesleklere yönelik kolay bir şekilde müdahalede bulunması, bu tabakanın insanlarını rahatsız etmiştir. Son zamanlarda özellikle uzman, başöğretmen gibi kavramlar üzerinden sınava tabi tutulmaları; mülakat, öğretmenlik meslek kanunu gibi uygulamalarla üzerlerine gidilmesi bu kesimde büyük rahatsızlık meydana getirmiştir. Günümüzde mülakatlarla alakalı oluşan algılar, insanlarda çok büyük hayal kırıklığı oluşturmuştur. Millî Eğitim Bakanlığı her ne kadar öğretmen alımındaki mülakatlarda torpilin olamayacağı teminatını vermiş olmasına rağmen, şüyuu vukuundan büyüktür mantığınca bu tabakanın insanları, bu algıyı bir türlü üzerlerinden atamamışlardır.ÖĞRETMEN AKADEMİLERİMillî Eğitim Bakanlığı, aynı zamanda Millî Eğitim Akademisini kurarak öğretmen alımını ve yetiştirilmesini tek bir kurum üzerinde birleştirmeyi amaçlamaktadır. Bakanlık, öğretmen akademisini fonksiyonel bir şekilde kullandığı takdirde burada faydalı etkinlikler yapacağı görülmektedir.Ancak 30 Temmuz 1982 yılında Kanun Hükmünde Kararname ile öğretmen yetiştiren kurumlar üniversitelere devredilmiş, burada büyük bir yük eğitim fakültelerine verilmiştir. Millî Eğitim Bakanlığı otuz büyükşehirde Millî Eğitim Akademisi kurarak başta eğitim fakülteleri olmak üzere öğretmen yetiştiren birçok kurumu boşluğa düşürmektedir.Avrupa'nın birçok merkezinde benzer uygulamalar bulunmasına rağmen onlarda bizim üniversitelerimiz kadar öğretmen yetiştiren ve hatta bunda çeşitlilik gösteren kurumlar mevcut değildir.SEKİZ SENEDE YETİŞEN ÖĞRETMENLERSöz konusu akademinin kendi içinde birçok tutarlı tarafı bulunmasına rağmen öğretmenlik mesleği için bazı sıkıntılı yanları mevcuttur. Eğitim, fen, edebiyat, insan ve toplum bilimler fakültelerini orta tabakanın, orta insan tipine mahsus çalışkan ve zeki çocuklar tercih etmektedir. Söz konusu akademiler faaliyete geçtiği zaman bir öğrencinin dört yıl lisans ve dört dönem de öğretmen akademisinde eğitim alması gerekecek ki bu da bir öğrencinin altı yılına mal olacaktır. Diğer taraftan öğretmenliğe kaynaklık eden fakültelerden mezun olan adaylar, gerekli olan KPSS puanını bazen üç-dört yılda ancak alabilmektedirler. Bunu da hesaba kattığımız zaman bir öğrencinin liseyi bitirdikten sonra öğretmen olarak atanabilmesi yaklaşık sekiz yılı bulmaktadır. Bir doktor altı yılda yetişmekte, bir mühendis altı yılda mastırını bitirerek sahasında uzman olmaktadır. Bu şartlarda orta tabakanın zeki ve çalışkan gençleri, öğretmen olmak için sekiz yıl hazırlanmayı, birçok sıkıntıya katlanmayı göze alamadıklarından bu meslekten soğumaya başlayacaklardır.KALİTEYİ ÜNİVERSİTE DEĞİL, ÖĞRENCİ BELİRLERBugün büyük üniversitelerin "büyük" olmasını orada verilen eğitimlerden ziyade öğrencilerin kalitesi belirlemektedir. Aynı durum fen liseleri için de geçerlidir. Fen lisesini önemli kılan okulların işlevselliğinden değil, orayı tercih eden öğretmenlerden kaynaklanmaktadır.Türkiye'de fakültelerin kalitesinden ziyade bu fakülteleri tercih edenlerin istek ve arzusundan kaynaklanan problemler vardır. Millî Eğitim Bakanlığının bu durumu göz ardı ederek kaliteli yetiştireceğini iddia etmesi öğretmen kalitesini artırmayacaktır. Üniversite sınavlarında bir iki matematik sorusunu yaparak sayısal bölümleri kazanan öğrenciler arasından iyi bir matematik, fizik öğretmeni yetiştirmek neredeyse imkânsızdır.
177