Prof. Dr. M. Burak Gönültaş
Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Öğretim ÜyesiHer geçen gün toplum, bünyesindeki fertleri, sosyal alanda tutabilme kabiliyetini kaybetmektedir. Bu, geleceğimiz için büyük bir tehlikedir. Bu sebeple başta çocuk ve gençler olmak üzere kişileri sosyal alan içerisinde tutabilecek somut, tamamen psikososyal odaklı, ilmî yaklaşımlara ihtiyaç vardır.Bu çerçevede Türkiye'de bir "Millî Sosyalizasyon Bakanlığı" kurulmalıdır.Cemiyetimizin geleneksel damarından gelen kanı ferde taşıyarak sosyalleşme (sosyalizasyon) kabiliyetini güçlendirebilecek "psikososyal nitelikli" müdahalelere ihtiyaç olduğu söylenebilir.Antisosyal alanda kalmak kişi için birçok tehlikeyi barındırır.Kişilerin sağlıklı bir kimliğe kavuşması için ihtiyacı olan cemiyet şartlarının fonksiyonelliğini kaybettiği malum. Bu meyanda, cemiyetimizin geleneksel damarından gelen kanı ferde taşıyarak sosyalleşme (sosyalizasyon) kabiliyetini güçlendirebilecek "psikososyal nitelikli" müdahalelere ihtiyaç olduğu söylenebilir. Bu durumda, sağlıklı sosyalleşme için eğer toplum kendi bünyesinde zayıf kalıyorsa, devletin desteklemesi gerekmektedir.Şöyle ki devletin kuruluş gayelerinden biri, toplumun başta sosyal kontrol fonksiyonu olmak üzere asli fonksiyonlarını korumak ve geliştirmektir. Nitekim, Anayasanın 41. maddesinde yer alan hükme göre devlet, çocukları ve gençleri her türlü kötü alışkanlıktan korumalıdır. Diğer yandan, taraf olduğumuz BM Çocuk Hakları Sözleşmesine göre devletler, çocukları ve gençleri faydalı uğraşılara yönlendirerek suçtan ve kötü alışkanlıklardan uzak tutmalıdır (BM Riyad İlkeleri).Bu yazının konusunu da toplumumuzun geleceği için elzem bir rolde olan çocuk ve gençlerin sosyalleşmelerine devletin nasıl katkı sunacağına yönelik tavsiyeler oluşturmaktadır. Tabii, öncelikle sosyalleşmenin çerçevesi anlaşılmalıdır.SOSYAL ALANBizler muhtaç varlıklarız ve bu sebeple bir arada yaşamak zorundayız. Bu mecburiyet, münasebeti gerekli kılar. Aile ilişkileri, alışveriş, iş, komşuluk, eş-dost-akraba, okul, dinî vecibelerimiz vs. gibi ihtiyaç noktaları etrafında münasebetlerimiz başlar ve bir arada yaşama kültürü gelişmeye başlar. Bu kültür ne kadar iyi devam ederse bizler ihtiyaçlarımızı o kadar kolay giderebilir, kendimizi güvende ve ferah hissederiz. Ayrıca beşerî olarak inkişaf ederiz. Ancak insanda var olan bir kuvvet (nefis) ise her zaman bir başkasına zarar verme potansiyelini taşır ki etkileşme iklimi bozulabilir. Toplum bu durumun farkında olarak fertlerin etkileşme biçimini düzenleyen kurallar, değerler, normlar üretir ve bunların uygulanması için yaptırımlar belirler. Sonra kontrol eder. Kontrolün dozunda ve etkili olması, sağlıklı münasebet iklimini oluştururken fertlerin de kendini güvende hissetmesini sağlar. Böylece ihtiyaçların makul ve meşru olarak giderileceği bir saha oluşur. Bu durumda fert "sosyal" bir nitelik kazanır.ANTİSOSYAL ALANDavranışlarıyla, toplumun koyduğu kurallara, normlara ve değerlere uymayarak (yani saparak) sosyal etkileşim iklimini bozanlar, birtakım yaptırımlara (ayıplama, dışlama gibi) maruz kalırlar ve toplum onları sosyal alanının dışına çıkarır. Bu durumda fert, antisosyal alana çıkar. Eğer davranışını düzelterek toplumun kurallarına uyarsa tekrar sosyal alana döner.Antisosyal alanda kalmak kişi için birçok tehlikeyi barındırır: Buranın tabiatı kuralsızlıktır, değersizliktir ve otoritesizliktir. Bozulmayı hızlandıran bir iklime sahiptir. Diğer fertlerin haksız şekilde mülküne girmeyi hızlandırır ve münasebetleri yıkar. Başka antisosyallerle etkileşme ihtimali artar, onlardan başka antisosyal davranışları öğrenmesi kolaylaşır. Diğer yandan antisosyallerle olan münasebet, kişinin onlardan yana mağdur olma ihtimalini (cinsel suçlar, zorbalık, madde bağımlılığı gibi) de artırır.En kötüsü de bu alanda kalan fert, zamanla beşerî özelliklerini kaybeder ve zorbalık gelişerek diğerleriyle etkileşme aracı hâline gelmeye başlar. Bu sahada sosyal etkileşimleri düzenleyen rehber nitelikli sosyal roller olmadığından ya da onlarla etkileşme kabiliyeti bulunmadığından dolayı kişi, nerede nasıl hareket edeceğini bilemez; "sosyal olma" özelliğini kaybeder ve kriminalize olma ihtimali oldukça artar. Bu noktaya gelen fertlerin suç işleme ihtimalleri oldukça yüksektir ve suçlu bir davranışta bulunur bulunmaz da artık polis ve ceza adaleti unsurları onlara müdahale eder.SOSYALLEŞMESosyalleşme ise ferdin bir takım psikososyal kabiliyetler kazanarak sosyal alana hazırlanma safhasıdır. Sosyal alana hazırlanma ve adapte olma; toplumun koyduğu kuralları, değerleri, normları, sosyal rolleri, sosyal kurumları vs. öğrenme, benimseme ve tatbik etme süreci sonrasında gerçekleşir. Bunlar benlik gelişimi ile sağlanır ve sağlıklı bir benlik gelişimi neticesinde fert, istekleri ile toplumun kuralları arasında denge kurmayı öğrenir. Sosyalleşme unsurlarının başında aile, okul, akrabalık-komşuluk, arkadaşlık, sosyal medya gibi unsurlar gelmektedir. Kişi, sosyalleşme safhasında biyopsikososyal olarak yeterli bir hâle gelir ki bu yeterlilik bireyin ihtiyaçlarını tanımlayabilmesine ve hangi münasip kaynaktan bunu karşılayabileceğine yardımcı olarak "münasebet edebilme" ehliyetini kazandırır. Böylece sosyal olarak "münasebet edilebilir-uyumlu" biri hâlini alır ve nerede, nasıl, ne şekilde hareket edeceğini bilir. Böylece kabul edilir, sevilir, faydalı biri olur. Bu sebeple sosyalleşmenin sağlıklı şekilde gerçekleşmesi elzemdir.SOSYALLEŞME PROBLEMİ VE SONUÇLARIBu formülasyona göre her şey yolunda giderse sağlıklı bir sosyalleşme neticesinde sosyal alan kuvvetlenir ve toplum güçlü olur. Ya da tam tersi, kuvvetli bir sosyal alan ve güçlü bir toplum, ferdi sağlıklı bir şekilde sosyalize eder. Ancak hızlı sosyal değişimler, toplumun sosyalize etme kabiliyetini bozmaktadır. Özellikle son dönemde bunu tetikleyen gelişmeler şunlar olarak değerlendirilmektedir: Modern topluma doğru dönüşüm, göçler ve sosyoekonomik problemler, pandemi ve sosyal medyanın yaygınlaşması, ailevi bozulmalar ve boşanmalar, eğitimin aşırı formelleşmesi, edebe adaba aykırı şiddet odaklı yayınlar ve medya programları, fanatizm vs. Bu değişimler, toplumun kural, norm ve değer üretme ve uygulama kabiliyetini engellerken; diğer yandan aile, eğitim, din, akrabalık ilişkileri, arkadaşlık vs. gibi psikososyal kurumların fonksiyonelliğini de bozar.Bu durumda fert toplumun kural ve normlarını anlayamadığı-öğrenemediği gibi, bunları benimsemekte ve uygulamakta ise zorlanmaktadır. Ne uygulatan işin farkındadır ne uygulayan Hatta uygulatan (ebeveyn, bakıcı, eğitici gibi) uygulatmak ve benimsetmek için şiddete başvurabilir ki bir de karşımıza çocuk istismarı çıkacaktır. İşte bunların sonucunda, ferdin sosyal alana geçmesi sağlanamadığı gibi, nerede nasıl hareket edeceğini bilmeyen, münasebet edebilme kabiliyeti olmayan, ancak ihtiyaçları hâlâ devam ettiği için maddi-manevi muhtaçlık içinde bir fert hâline gelmesine sebebiyet verilir.TEHLİKE BÜYÜK: ANTİSOSYAL ALAN GENİŞLİYOR!Kısacası her geçen gün sosyal alan daralırken antisosyal alan genişlemektedir. Geleceğimiz için en büyük tehlike şu olabilir: Toplum bünyesindeki fertleri, sosyal alanda tutabilme kabiliyetini kaybetmektedir. Bu şuradan anlaşılabilir: Sosyal alanı tutan kontrol ediciler ve sosyalizasyon unsurları ne kadar zayıfsa, ferdin sosyal alandan antisosyal alana geçişi o kadar kolaydır. Bu sebeple sosyalleşme için hedef kitle öncelikleantisosyal alana geçme riski yüksek olan çocuklar, gençler ve yetişkinlerdir.
179