Fakir çocuğunun kitapla imtihanı

Suat Ungan Trabzon Üniversitesi ungantrabzon.edu.tr Fakir çocuğunun kitapla imtihanı Fakir çocukları, geçmişte yoksulluk sebebi ile kitaplara zor erişmekteydiler. Orta Çağ'da nadir bulunan pahalı el yazmaları, çalınmamaları için kütüphanelerde masalara ve raflara zincire vurulu şekilde saklanmaya çalışılırdı. Bu durum "libri catenati" (zincire vurulmuş kitaplar) tabiri ile okura sunulurdu. Meşhur âlim Hadrâmî kitap alma ile ilgili bir anısını şöyle anlatmaktadır: "Kurtuba'da bulunduğum sırada kitapçılar çarşısına gider, aramakta olduğum bir kitabı elde etmeye çalışırdım. Nihayet bir gün bir eserin güzel yazılı, ciltli bir nüshasına rastladım ve çok sevindim, müzayede başlayınca fiyatını artırmaya başladım, ancak her artırmanın sonunda tellal tekrar bana artırılmış yeni bir fiyat ile dönüyordu. Artık kitap değerini çoktan aşmıştı. Tellaldan bu kitabı, değerinin üzerine çıkaran adamı bana göstermesini istedim. Üzerinde değerli elbiseler olan bir adamı bana işaret etti. O şahsa yaklaşarak 'Allah mertebenizi yükseltsin ey aziz fakih, eğer bu kitabı ille de almak istiyorsanız ben çekileyim, zira kitap değerinin çok üzerine çıktı' dedim. Bana dönerek 'Ben din bilgini değilim, kitabın neye dair olduğunu da bilmiyorum. Ancak bir kütüphane kurdum ve bu kütüphaneyle şehrin soyluları arasında ün yapmak istiyorum. Kitaplarımın arasında tam da bu kitabın sığacağı kadar bir boşluk kaldı. Cildinin ve yazısının güzelliğini görünce fiyatına bakmadan bu kitabı almak istedim, bende para Allah'a şükür çok' dedi." Hadrâmî de "Evet, para senin gibilerde var. Bu kitapta ne olduğunu bilen ve ondan istifade etmek isteyen ben ama benim param yok, bu da benim o kitaba erişmemi engelliyor" dediğini aktarmaktadır İsmail Erünsal Hoca'nın "Osmanlılarda Sahaflık ve Sahaflar" adlı kitabında aktardığı bu olay kitabın geçmişteki zengin ve fakir insanlarla olan serüvenini anlatmaktadır. İlk dönemlerde müstensihler (bugünkü bir nevi fotokopiciler), kâğıtçılar, kâğıt perdahçıları (kâğıdı parlatanlar), tezhipçiler (süsleme yapanlar), ciltçiler, divitçiler, mürekkepçiler kitabın oluşmasında emeklerini ortaya koyar, geçimlerini kitap üzerinden temin ederlerdi. Bu insanlar bütün emeklerini sadece bir kitabı ortaya çıkarmak için harcar, bu durum da kitabın fiyatının yükselmesine sebep olurdu. KİTABIN ELE GEÇMESİ ZORDU Kitabın pahalı ve ele geçirilmesinin zor olması medreselerdeki eğitimi de etkilemekteydi. Molla Fenârî, medrese öğrencilerinin cuma ve salı günleri olan tatillerine, kitap istinsah (kopyalama) etsinler diye pazartesi gününü de eklemişti. O dönem medrese öğrencilerinin derste takip edecekleri kitabı elde etmeleri çok zor olmaktaydı. SULTAN ABDÜLHAMİD'İN ŞİARI Aynı sıkıntı bazı insanların Kur'ân-ı kerimi elde etmelerinde de yaşanmaktaydı. Hayır işi yapmak isteyen kişilerin, öldüklerinde miraslarından Mushaf alınıp halka, camilere dağıtılması şeklide vasiyet etmeleri, halkın müşkül durumunu işaret etmektedir. Kur'ân-ı kerimi bütün olarak görmenin zor olduğu yerlerde daha ziyade cüzler bulunmaktaydı. Sultan II. Abdulhamid, Kur'ân-ı kerimin bulunmadığı ev kalmaması şiarı ile yüz binlerce Mushaf-ı şerif bastırarak imparatorluğun birçok bölgesine dağıtmıştır. Osmanlıda "Muhammediye"ler, "Envarü'l âşıkîn"ler, "Mevlid"ler çok satılmasına rağmen, yine de bu kitaplara herkesin ulaşması imkânsızdı. Köy odalarında toplanan kişiler, bu eserleri, birisinin okuması ile dinler, mutlu olurlardı. KASA DA MI SAKLAYALIM YOKSA KİTAPLIKTA MI Matbaanın fonksiyonel hâle gelmesine kadar Batı'da da durum pek farklı değildi. Batı'da kitaplar çok değerli olarak görülmekte, kitapların kitaplıkta mı yoksa kasada mı (hazinede) saklanması tartışma konusu olmaktaydı. Orta Çağ'da nadir bulunan pahalı el yazmaları, çalınmamaları için kütüphanelerde masalara ve raflara zincire vurulu şekilde saklanmaya çalışılırdı. Bu durum "libri catenati" (zincire vurulmuş kitaplar) tabiri ile okura sunulurdu. Cambridge Üniversitesi 1628 yılında bu uygulamadan vazgeçerken, Oxford'daki Bodleian Kütüphanesi 1751 yılına kadar bu uygulamaya devam ederek kitapları koruma altına almaya çalışmıştı. Osmanlıda da bir dönem ödünç kitap verme işlemi kaldırılmış, okuyucular kitaplara sadece kütüphane içinde erişebilir olmuştur. KİTABIN HER ŞEYİNE HÜRMET VARDI Eskiden insanlarımız kitaba manevi olarak da çok büyük bir önem verir, onun yazısına, cildine, tezhibine, hatta o kitabı oluşturan hattatlara, mücellitlere büyük hürmet ederdi. Bazı Müslümanların şahsi kütüphanesi mevcuttu. Zenginler kütüphane kurmak ve bu kütüphaneyi genişletmek için çok büyük çaba sarf eder, kitap sahibi olmayı, itibarlı olmanın ana şartı olarak kabul ederlerdi. İslam âlemi kitaba çok büyük bir değer verdiği için kitapla birlikte, ciltçilik, tezhipçilik, kâğıt işleri gibi zanaatlar gelişmiştir. Bu meslekler daha ziyade cami altlarında ve çevrelerinde icra edilirdi. Camiler insanların, toplandığı bir merkeze dönüşür, şairler, medrese hocaları, esnaflar sohbet halkasının önemli zincirini oluştururlardı. Kitabın pahalı olması, ona erişilebilirliğini zorlaştırmakta bu sebeple insanların kitaba olan muhabbetini artırmakta, hatta bazen fazla kitabı olanlara karşı kıskançlıkların oluşmasına neden olmaktaydı. Süheyl Ünver Hoca "Kitabın yüzüne baktıkça gönlüm eğlenir, kitap, emdiğim şeker kamışının sütü gibidir, sakın kitabımı benden isteme çünkü bu, elimden sevgilimi almaktır" diyerek kitaba verdiği önemi dile getirmiş, Ali Emiri kitapla ilgili bir beytinde: "Hikmet anda, ma'rifet anda, hakîkat andadırHâsılı sermâye-i dünyâ vü dînimdir kitap" diyerek kitabın hikmet ve hakikat bilgisini içerdiğini, onun dünya sermayesi ve dinin kaynağının kitap olduğunu dile getirmiştir. PADİŞAHIN KİTAP AŞKI Sultan III. Selim, Şeyh Gâlip'in "Divan"ının yazımı, cildi ve tezhibi için üç yüz altın harcamıştır. Padişah, bu hareketi ile hem şaire hem de onların eserlerine vermiş olduğu değeri ortaya koymuştur. Sultan III. Selim, Şeyh Galip'e mesnevinin nefis bir nüshasını hediye edince Şeyh Galip kendisine dünyaları bağışlamış gibi sevindiğini dile getirmiş ve bu hediye için ona teşekkür mahiyetinde bir kaside yazmıştır. Hatta mesnevinin on birinci hatmini (okunup bitirme) bu eserle yaptığını ifade etmiştir. DOSTA