Dopamin peşinde frenleri tutmayan beyinlerimiz

Dr. Öğr. Üyesi Hüseyin Haydar Kutlu
Uşak Üniversitesi

21. yüzyılı teknolojinin çağ atladığı devir olarak görebileceğimiz gibi dopamin tefeciliğinin altın çağı olarak da tanımlayabiliriz. Gelişen teknoloji sadece insanların faydası için kullanılabilirdi elbette ama her şeye para ve kontrol gözüyle bakanlar bunu tercih etmedi. Nörobilim uzmanları, davranış manipülatörleri, psikoloji profesörleri de işin içindeydi ve tasarladıkları her yeni şeyi daha uzun süre ve daha bağımlı şekilde kullanmamızı istiyorlardı.

Dopamin bir şeyleri istemenin, arzu etmenin ve motivasyonun nörokimyasalıdır. Bizi yataktan kaldıran ve bir şeyler peşinde koşmamızı sağlayan enerji kaynağı gibidir.

Dopamin sistemi zarara uğratılan canlılar kârını zararını ayırmaksızın bir şeylere bağımlı olabiliyorlar.

Dopamin ilk defa 1957 yılında insan beyninde tanımlandığında ne kadar büyük bir keşif yapıldığını belki de kimse tam olarak bilmiyordu. Birbirinden habersiz şekilde biri İsveç'te diğeri ise Londra'da çalışan iki araştırma ekibi, bu kıymetli nörokimyasalı fark etmişler ve yıllar sonra büyük keşifleri ile "Nobel Fizyoloji ve Tıp Ödülü"ne layık görülmüşlerdi. Bu bilim adamlarından İsveçli Dr. Carlsson işi ileriye götürmüş ve beyinde nerelerde dopamin olduğunu ölçmek için bir test bile geliştirmişti. Varılan netice ise şu olmuştu: Beynimizin ortasında bulunan belirli çekirdeklerde dopamin üreten nöronlar bulunuyordu ve bu nöronların akson denilen uzantıları ile beynin çok önemli bölgeleri ile iletişim sağlanıyordu.

Peki, bu sinir hücrelerine zarar verirsek ya da dopamin üretimini engellesek ne olurdu Dr. Carlsson'un merak ettiği diğer soru işte bu oldu ve dopamini engelleyen bir madde verdiğinde Parkinson hastalığı benzeri hareket problemleri ortaya çıktığını gözlemledi. Böylelikle dopaminin iki önemli etkisinden birincisi keşfedilmiş oldu: Hareketlerimizin başlatılmasında dopaminin büyük rolü vardı ve bununla ilgili yolak zarar görürse Parkinson hastalığı ortaya çıkıyordu.

PEDAL BAĞIMLISI FARELER

Dopaminin asıl şöhreti ise ikinci temel tesirinin keşfiyle oldu. Dopaminin sadece bilim dünyasında değil halk nezdinde de bilinir olmasını sağlayan gizemli sırlarının çözülmesi fare deneyleri ile oldu. Farelerin beyinlerindeki dopamin salınımı ile ilişkili bölgelere elektrotlar yani minik teller yerleştirildi ve davranışları üzerine deneyler yapılmaya başlandı. Deneylerin birinde farelerin bulunduğu kafes içerisine bir pedal yerleştirildi ve fareler pedala her bastığında beyinlerinde dopaminle ilgili bölgeye elektrik verildi. Bir süre sonra araştırmacılar şunu fark etti: Fareler artık pedal bağımlısı olmuşlardı. Pedala her bastıklarında dopamin salınıyor ve fareler bu durumdan zevk alıyorlardı. Neticede hayvanlar, pedala basacağım diye yemeden-içmeden kesilmişlerdi. Demek ki dopamin sistemi ile bağımlılık arasında bir ilişki vardı. Yıllar içinde yapılan çalışmalar ile alkol, kumar ve uyuşturucu bağımlılıklarının yanı sıra ekran bağımlılığı, oyun bağımlılığı gibi davranışsal problemlerde de dopamin sisteminin aşırı çalıştırılmasının rolü fark edildi.

"HAYDİ YAP!" DİYE İÇ SES

Dopamin bir şeyleri istemenin, arzu etmenin ve motivasyonun nörokimyasalıdır.Dopamin, beynimizin "Haydi yap!" diyen iç sesi gibidir.Bizi yataktan kaldıran ve bir şeyler peşinde koşmamızı sağlayan enerji kaynağı gibidir. Bedenimizi bir arabaya benzetirsek dopamin gaza basmaya benzer. Bastıkça güzel hissedersin, için kıpır kıpır olur, ayakların yerden kesilmiş gibidir. "Her şey iyi gidiyor" dersin ama arabanın frenleri tutuyorsa… Frenler boşaldığında ise işin rengi değişir. Çünküdopamin hep "daha çok" dedirtir, daima yeni şeyler arzu eder ve bu yenilik arayışının sonu yoktur. Yaptığı şeyden hemen sıkılır ve başka bir şey peşinde koşmak ister. Kontrol edilirse ve sahte dopamin kaynaklarına yaklaşılmazsa başarıdan başarıya koşmanın yakıtı olur. Lakin aksi olursa sonu gelmeyen isteklerin bataklığında patinaj çektirip arabayı oradan oraya sürükleyen bir belaya dönüşür.

Bir sabah uyandınız ve birden aklınıza geçen hafta arkadaşınızın evinde yediğiniz o meyveli kekin tadı geldi. Dopamin salan nöronlarınız başlar kıpırdanmaya… O müthiş nörokimyasal salgılandıkça içinizdeki kıpırtı artar ve bir sürü zahmetli iş gözünüze kolay görünür. Üzerinizi giyer, markete gidersiniz. Gerekli malzemeleri alır, eve dönüp mutfağa geçer ve o keki yaparsınız. Enteresan şekilde bütün bu zahmetli işleri yaparken hiç üşenmezsiniz çünkü hedefe yaklaştıkça dopamin giderek artar ve gaza bastırır. Fırındaki kekin kokusu burnunuza gelirken dopamin artık zirvededir. Ve ilk ısırığı alırken dopamin seviyeniz hızla aşağı iner. Kafanızda "Niye bu kadar uğraştım ki" sorusu belirmeye başlarken yeni bir şey hatırınıza gelir ve dopamin nöronlarınız yeniden kıpırdanmaya başlar.

O yemeği yiyince, o sınavda başarılı olunca, o bulmacayı çözünce, o kitabı bitirince, o hedefe ulaşınca dopamin sisteminiz aktive olur ve sizde tatmin hissi oluşturur. Kısaca iyi hissettirir.

Deneysel olarak dopamin nöronları zarara uğratılan fareler yemeden içmeden kesilir, üremez, etrafa alakalarını kaybeder. Çevrelerini keşfetme motivasyonları o kadar kaybolur ki tamamen hareketsiz kalabilirler. Depresif davranış sergilerler, bir şey öğrenmek istemezler. "Katalepsi" denilen bu durum ölüme kadar sürükler.

EV GENÇLERİNİN DURUMU

Acaba yataktan kalkacak enerjiyi kendinde bulamayan ne eğitimde ne de istihdamda yer aldığı için"ev genci"diye tabir edilen gençlerimizdeki durum da bunun gibi midir Yani dopamin sistemleri zarara mı uğramıştır Artık eskisi gibi hiçbir şeyden zevk alamıyorum diyenlerin dopamin nöronları eskisi gibi çalışmadığı için mi böyle oluyordur Bütün bu soruları cevaplayabilmemiz için dopamin sistemine biraz daha yakından bakmamız lazım.

DENİZDE DALGA, BEYİNDE DOPAMİN!

Beynimizde dopamin salınımı deniz dalgalarına benzer. Dopamin biraz yükselir ve kendinizi motive hissedersiniz, ardından yorulursunuz ve dalgalar iner. Bir hayal kurarsınız ve yükselen dopamin dalgası ile içinizde bir heyecan belirir, sonra dalga kaybolur ve üzerinize sükûnet çöker. Sevdiğiniz bir yemeği görünce, özlediğiniz bir arkadaşla buluşmaya giderken, merakla bir kitabı okurken dopamin dalgaları daha bir yüksek olur ve keyfinize diyecek yoktur. Hiç bitmesin istersiniz ama eninde sonunda dalga iner ve yeni bir dalgayı bekler hâlde kalırsınız. Beynimizin dopamin rutinini böyle tasvir edebiliriz. Dengeli, istikrarlı ama kimilerine göre sıkıcı bir rutin. Aslında rutin güzeldir, rutin nimettir, rutin huzurdur ama kıymeti bazen anlaşılmaz. Derken bir dopamin tefecisi belirir ve rutinin dışına çıkmak isteyen arkadaşa müthiş bir teklif sunar: Devasa bir dopamin dalgası verecektir! Ne yemek yemede ne doğada yürümede ne de arkadaşlarıyla buluşmada aldığı keyfe benzemeyen, âdeta bir dopamin patlaması vadetmektedir. Kabul ettiği anda tefecinin eline düşmüştür artık. Normalde %20, %30 artacak dopamin, tefeci sayesinde hiç görmediği zirvelere çıkar; %100, %200, hatta %1000 seviyelerinde artışlar olur. Mesela nikotin %100'lük bir artış sağlar ki "istesem de sigaradan vazgeçemiyorum" lafının ardındaki sebep budur. Alkol, kumar %100-200'lere varan bir artış sunar. Kokain %225, metamfetamin gibi uyuşturucular ise %1000'lere varan bir dopamin zirvesine yol açar ki bir kere bulaşan çoğu kere paçayı kurtaramayıp bağımlı kalır. Bilgisayar oyunları %100 ila %400'lük bir dopamin artışı vadeder ki bırakmasının uyuşturucu gibi zor olmasındaki sebep budur. Bağımlılığın ardında iki temel mekanizma vardır. Birincisi dopaminin aşırı artışına bağlıdır. Anlık olarak dopaminin zirvelere çıkması kişinin ayaklarını yerden keser. Dünyanın tüm dertlerinden kurtulmuş gibi hissettirir. Anlık haz olarak tarif edebileceğimiz bu durumu bir kere tadan kişi, başka şeylerden o kadar lezzet alamaz olur. Çünkü alın teri ile kazanacağınız dopamin dalgaları ile tefeci dopamini bir değildir. Biri sağlıklı olsa da küçüktür ve emek gerektirir. Mesela bir proje peşinde merakla çalışıp neticede bir ürün ortaya çıkarmak güzel bir dopamin kaynağıdır ve iyi hissettirir. Ama tefeci dopamini yanında sönük kalır. Zira tefeci bedavadan, emeksiz ve devasa dopamin dalgaları teklif eder. Bu devasa dalgalarda sörf yapmaya alışan kişi için hayatın renkleri anlamını süratle yitirir. Bir nörobilimcinin bağımlılığı "Size zevk veren şeylerin giderek daralmasıdır" şeklinde tanımlamasının ardındaki sebep belki de budur. Tefeci dopamin kaynaklarına alışan kişiler için ne ağacın yeşili ne de denizin mavisi bir şey ifade eder. Tabiatta vakit geçirmek, arkadaşlarıyla buluşmak, bir fikir üretmek, bir yazı yazmak, bir şeyler başarmanın heyecanını hissetmek giderek anlamsızlaşır, sönük hâle gelir. Bağımlılığın ardındaki ikinci mekanizma ise acıdır. Tefecinin verdiği dopamini geri istemesi ile ortaya çıkan acı… Nasıl ki tefeciden borç alırsanız faiziyle sizden geri alırsa dopaminde de durum benzerdir. %100'lük bir dopamin artışının bedeli iki misliyle çöküşü tatmaktır. Borç aldığınız dopamin dalgası ne kadar büyük ise düşeceğiniz çukur da o kadar derindir. Uyuşturucu maddelerdeki %1000'lik artışların bedeli eksi 1000'lik dopamin çukurlarının dibine düşmektir. Beyninizde dopamin bu kadar düşük seviyede iken acı hissedersiniz. Müthiş bir yoksunluk hissi ortaya çıkar. Hayattaki hiçbir şey tat vermez. Yataktan kalkmak bir mana ifade etmez. Kısacası çok kötü hissedersiniz. İşin daha acı tarafı ise aldığınız haz çok kısa sürerken acısı aheste aheste çıkar. İnsanların çoğu, dibi gördüğü bu duruma dayanamaz ve çaresizce dopamin tefecisine bir daha yönelir. Aslında bir müddet sebat etse beyin kendini toparlayacaktır. Lakin çoğu kişi o acıya dayanmayı göze alamaz. Neticede tefeciye döner ve giderek bağımlılık bataklığına batar. Tefeci ise acımasızdır. Artık aynı dopamin zirvesini vadetmez ve geri alırken de faizi artırır. Bu duruma tıpta "