Diyanet Şemsiyesi Altında Kripto

Dr. C. Ahmet Akışık c.ahmetakisikgmail.com İlahiyatçıların Almanya yapılanması Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı 2002 yılında Frankfurt Goethe Üniversitesi'yle birlikte bir protokol imzalayarak, Protestan İlahiyat Fakültesi'nin Dinbilim ve Dinler Tarihi Kürsüsü bünyesinde İslam'la ilgili dersler verilmesi amacıyla, 5 yıl süreyle bir İslam Dinbilimi Misafir Profesörlüğü kadrosu vakfetmiştir. 2003 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı'nın tavsiyesi üzerine İslam Dinbilimi Vakıf Misafir Profesörlüğü kadrosuna Prof. Dr. Mehmet Emin Köktaş atanmış ve 2005 yılına kadar kurucu olarak görev yapmıştır. 2009 Temmuz'unda Diller ve Kültürler Fakültesi bünyesinde İslam Dini ve Kültürü Araştırmaları Enstitüsü kurulmuş ve Diyanet İşleri Başkanlığı'nca vakfedilen bütün kadrolar bu enstitüye bağlanmıştır. Bu değişiklikle birlikte Enstitü, İlahiyat programları açma imkânına kavuşmuştur. Ali Bardakoğlu, 2003-2010 yıllarında DİB'da başkan olarak görevde bulunuyordu. 2006 yılında A. Bardakoğlu, Türkiye'de ilk "Kur'an'da Tarihselliği", "Sünnetüllah" isimli doktora tezi ile gündeme getiren Ömer Özsoy'u Frankfurt Goethe Üniversitesi bünyesinde kurulan İslam Vakıf Kürsüsü'ne "Misafir Profesör" olarak atadı. Bu kürsü, Protestan İlahiyat Fakültesi içinde yer alıyordu. Tarih sürecinde siyasi, ideolojik ve dini muhaliflerin sığınma ve faaliyet yeri, genelde BatıAvrupa olmuştur. Eski İstanbul Müftüsü'nün fikirdaşı Mısırlı mürted Ebu Zeyd Almanya'ya sığınmış, Humeyni Fransa'da "devrim hazırlığı"nı yapmış ve ülkesinde mason teşkilatını kuran Efganî, Abdüh ile birlikte Fransa'da ilk Ehl-i Sünnet'eCumhur-ı İslam'a karşı bayrak açarak "el-Urvetü'l-Vüska" gazetesini çıkarmıştır. "Kur'an, lâfzan indirilmemiştir, âyetler arasında çelişki var ve kıssalar hayalidir" diyen Mustafa Öztürk, Almanya'ya kaçmıştır. Fazlurrahmancı Ömer Özsoy, aynı M. Öztürk gibi tamamen Kur'an'ı beşerîleştirmektedir. İslam'a ihanet eden FETÖ, şu anda Almanya'yı üskarargâh edinmiştir. Ülkemizdeki "İttihatçılar"ın çoğu, Batı'da Osmanlı, Türklük ve Padişah aleyhtarlığı, hatta İslam düşmanlığı fikirleriyle zehirlenmişlerdir. "İttihat ve Terakki"ci ilahiyatçılar Osmanlının son dönemlerinde ortaya çıkan "İttihat ve Terakkiciler" ile zamanımızdaki ModernistKripto İlahiyatçılar arasında büyük oranda bir benzerlik görülmektedir. Bunu, şu başlıklar altında açıklayabiliriz: 1. "Osmanlı harsı" karşıtlığı İttihat ve Terakkiciler: İttihat ve Terakki mensupları, genel itibariyle Selçuklu ve Osmanlının sahip olduğu dine, örf ve âdetlerine, kısaca manevî hayatına bî-gâne, yabancı, hatta karşı idiler. İçlerinde İslam aleyhtarı olanlar olduğu gibi, inanç bakımından Asya kökenli eski Türkler'eŞamanizm'e hayranlık duyanlar ve Batı'da olduğu gibi, müzik ve dans eşliğinde mahremiyetsiz bir aile hayatı yaşayanlar ya da özlemini çekenler vardı. Kripto İlahiyatçılar: ModernistKripto İlahiyatçılar da, Selçuklu ve Osmanlının sahip olduğu, yüzyıllar boyunca uyguladıkları Ehl-i Sünnet'e karşıdırlar. Ehl-i Sünnet camiasını Dört Mezhep, bunlara bağlı Müctehidler ve âlimler temsil etmektedir. Bu temsil, Tefsir, Hadis, Akaid, Fıkıh, Siyer gibi bütün İslam ilim dalları itibariyle olmaktadır. Modernist İlahiyatcılar, müctehid ve âlimler kanalıyla gelen bu ilimlerin hiçbirini referans almazlar. Hadisleri, inkâr ederler. Peygambersiz bir din tasavvurunu oluşturmaya çalışırlar. 2. Batı hayranlığı İttihat ve Terakkiciler: İttihat ve Terakki mensupları, Batı'yı âdeta ma'but kabul etmişlerdir. Kıbleleri, Batı olmuştur. Onun için bazıları, Allah'a, Peygamber'e ve Kur'an'a düşman kesilmişlerdir. Cumhuriyet'in ilk döneminde, tek parti iktidarında bazı camiler kapatılmış, depo yapılmış, yıkılmış ve ahır olarak kullanılmıştır. Batı'nın tekniğini almakla yetinmemişler, Batı'nın bütün süflî hayatını Müslümanlara göstermek ve yaşatmak istemişlerdir. Kripto İlahiyatçılar: ModernistKripto İlahiyatçılar da Selçuklu ve Osmanlıdan beri gelen temiz, pak İslam binasını, Batı'nın ellerine verdiği ıslahatmodernism fırçasıyla ve Oryantalizm necasetiyle kirletmeye yeltenmişlerdir. Mukaddes Kur'an'ı eleştiriye tâbi tutmuşlar, Hazret-i Peygamber'e sırt çevirmişler, mezhep ve müctehidleri tanımaz hâle gelmişlerdir. Fakat diğer tarafta üçlü ilâh inancını, dörtlü İncil'i ve ilâh ilan edilen Uzeyr'i hiçbir ruhî ve vicdani rahatsızlık duymadan kabullenebilmişler, hatta Müslüman olmayan Ehl-i Kitap için cennette yer hazırlamaya kalkmışlardır. 3. Yönetim aleyhtarlığı İttihat ve Terakkiciler: İttihat ve Terakki mensupları, Müslümanların birlik ve beraberliğini sağlayan hükümdar, emir, halife, hünkâr, han, padişah gibi isimlerle kendilerini idare edenlere başkaldırmışlardır. Padişah aleyhtarlığı yaparak, Müslümanların emir komuta zincirini kırmışlardır. Avrupa'da hâlâ kral ve kraliçelik hüküm sürdüğü hâlde Müslümanların başsız, halifesiz kalmalarına sebep olmuşlardır. Kripto İlahiyatçılar: ModernistKripto İlahiyatçılar da çoğu Müslümanların birlik ve beraberliğini temsil eden Dört Mezhep imamına savaş ilân edercesine karşı çıkmışlardır. Bilimsel(!) çalışmalarında İmam-ı A'zam Ebu Hanife'den, İmam-ı Mâlik, İmam-ı Şâfiî ve İmam-ı Ahmed'den "rahmetüllahi aleyhim" hiç söz etmezken, en azılı İslam düşmanı Oryantalistleri referans gösterebilmişlerdir. İslam ilimlerinde kendi akıl ve mantıklarına göre, Müslüman olmayan bir Oryantalisti, bir Müctehid âlime tercih edebilmişlerdir. Bu inanç ve yöneliş, "hınzırdan da kurban olabilir; namaz için Ka'be'ye dönmek şart değildir, her yer, Allah'ın yarattığı mekândır ve Lübnanlı Hristiyan bir Arap, düzgün olarak Fatiha'yı ve zammı sûreyi okuyabilmektedir. Pekâlâ imam olup Müslümanlara namaz kıldırabilir" demekten farksızdır. Bu itikat, Allah kelâmı Kur'an-ı Kerim üzerinde şüphe duymanın, imanda Resûlüllah'ı devreden çıkarmanın, Muhaddislerce tedvin olunan Hadis külliyatına inanmamanın ve Müctehid âlimlere tâbi olmamanın bir neticesidir. Almanya'daki üs merkezi Diyanet İşleri Başkanlığı ile Frankfurt Goethe Üniversitesi arasında yapılan bir anlaşmaprotokol gereği Protestan İlahiyat Fakültesi'nde ve daha sonra Diller ve Kültürler Fakültesi İslam Dini ve Kültürü Araştırmaları Enstitüsü'nde İslam'la ilgili dersler verilmesi konusunda İslam İlimleriyle ilgili bazı kadrolar ihdas edilmiştir. Diyanet İşleri, bu kadrolara, zaman zaman hem kendi bünyesinden, hem de Üniversitelerden öğretim ve idareci eleman göndermiş ve göndermeye devam etmektedir. Diğer ülkelerden de eleman istihdamına gidilmiştir. Gönderilen bu elemanlar arasında şunlar vardır: Prof. Dr. M. Emin Köktaş, Vakıf Misafir Profesörü Prof. Dr. Tahsin Görgün, Vakıf Misafir Profesörü Prof. Dr. Hasan Alacacıoğlu, Vekil Vakıf Profesörü Prof. Dr. Abdullah Takım, Vakıf Misafir Profesörü Prof. Dr. Mehmed Said Hatiboğlu, Ankara Prof. Dr. Hassan Hanafi, Kahire Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, İstanbul Prof. Dr. Rotraud Wielandt, Bamberg Prof. Dr. Hartmut Bobzin, Erlangen-Nürnberg Prof. Dr. Mustafa Saim Yeprem, İstanbul Prof. Dr. Ömer Özsoy, Vakıf Profesörü Ancak Almanya'daki bu merkeze damgasını vuran Fazlurrahmancı M. Said Hatipoğlu, R. Rızacı M. Saim Yeprem ve özellikle Tarihselci Ömer Özsoy olmuştur. Biz bu yazımızda Ömer Özsoy'un inanç ve düşüncelerinin ürünü olan ideolojisinden bazı örnekler vermeye çalışacağız. Acaba bir bilim insanı mıdır, yoksa mescid-i dırârmünafık ruhlu biri midir Tarihselci Ömer Özsoy'un Hezeyanları Yanlış: 'Konuya girmeden önce İslam anlayışında "kutsal metin" ve "Allah kelamı" hakkında şunları belirtmek isterim: İslam anlayışında tartışmasız tek kutsal, uluhiyettir. Ancak Kur'an'ın Allah kelamı mı, yoksa Allah kelamının yansıması mı olduğu, son derece tartışmalı olduğundan Kur'an'ı kutsal kitap olarak nitelendirmek daima sorunludur (Ömer Özsoy, Frankfurt, Haziran Sempozyum, 2008). Doğrusu: Müslümanların şu anda ellerinde bulunan Kur'an-ı Hakim hakkında zerre kadar şüpheleri yoktur. Yüce Allah'ın kelâm'ı