Dildeki 'dayılık' nereden geliyor

Prof. Suat UNGAN Trabzon Üniversitesi ungantrabzon.edu.tr Lisan yani dil, gücünü bir milletin yaşanmışlıklarından ve yaşayış biçiminden alır. Kültürümüzde dayının amcadan daha fazla koruyucu olduğu zannının arka planında ise yeniçeriler vasıtasıyla dilimize yerleşen "dayılık" kavramının tesiri de vardır. Kelimeler bir milletin en eski, en önemli varlıklarıdır. Milletler tarihte birçok farklı devlet kurmuş olmalarına rağmen, lisanları yani dilleri hep aynı kalmıştır. Çünkü devletleri insanlar; insanları ise dilleri korumaktadır. Fakat maalesef dillerin insanları koruyabildiği kadar, insanlar dillerini koruyamamışlardır. Bugün kullandığımız bazı kelime ve deyimlerin tarihin çok eski derinliklerinden izler taşıması dillerin kültürü nasıl koruyup ve kolladığının işareti olmuştur. Dil, iletişimi ön plana çıkarırken aynı zamanda insanın geçmişi ile olan bağlantısını kurma ve canlı tutma vazifesini de yerine getirir. Dilin korunması ve bilinçli kullanılması aynı zamanda kültürün korunmasını sağlar. Bazı kelimelerin yükü, insanın yükünden çok daha fazla olmakta, bu sözcükler tarihin kendilerine yüklemiş olduğu manaları binlerce yıl taşımaktadır. Birçok kelimenin bilge birisi gibi bir toplumun eğitimine, kültürüne, sanatına, edebiyatına katkı yaptığı, onların zihin dünyalarına yön verdiği görülmektedir. İnsanın kullandığı kelimenin anlamını, geçirdiği evreleri bilmesi; diline, kültürüne duyduğu saygı ve sorumluluk duygusunu gösterir. Halkın söylemleri ile zenginleşen ve çağrışım alanları gittikçe genişleyen kelimelerin geçmişle bağlantıları, insanların, kelimelerin sihirli dünyasına adım atmasını kolaylaştırmakta, fertlerin lisanlarından daha fazla zevk almasına ve dil bilinci yakalamasına imkân vermektedir. Bazı sözcükler aynı zamanda tarihi, tarihin kalıntılarını, insanların yaşanmışlıklarını bünyesinde barındırır. Kelimeyi etkili kılan unsur, onun geçmişten aldığı gücü hâlde yaşatmasıyla alakalıdır. Yabancı dillerden alınan bazı kelimeler, anlamları çok farklı olmasına rağmen geldikleri dilde sesteşi olan kelimelerle benzerliği sebebi ile halkın zihnine daha hızlı ve kolay yerleşmiştir. Farsça "ümid" kelimesi, Türkçe "umut" kelimesi ile benzerliği nedeni ile parazit gibi onun gölgesine girmiş ve zamanla onun içini oyarak onun yerini almaya çalışmıştır. Arapça "dâî" kelimesinin ses değişimine uğrayarak "dayı" şekline dönüşüp aslı Türkçe olan "dayı" kelimesine nüfuz etmesi de bu türden bir gelişmenin sonucudur. TAY VE EZE TEYZEYE DÖNÜŞMÜŞ Eski Türkçede "tay" sözcüğü anne tarafından akraba olanlar için kullanılmış, annenin erkek kardeşine "tagay" denilmiş, şu anda kullandığımız "dayı" kelimesi de buradan gelmiştir. Aynı şekilde "eze" kelimesi, büyük kız kardeş, abla manasına gelmektedir. "Tay" ve "eze" sözcükleri de birleşerek "teyze"ye dönüşmüştür. Bunların kökleri de ortak olarak "tay" (tayı, dayı) kelimesine dayanmaktadır ve Türkçedir. Günümüzde yaygın bir şekilde kullanılmakta olan "dayı adam", "dayılık etmek", "dayılanmak", "dayı dayı yürümek", "dayıya yaslanmak", "köprüden geçinceye kadar ayıya dayı demek", "dayısı olan dayısına dayanır", "dayı adam olmadıktan sonra ha şehirli olmuş ha köylü" ve "dayısı dümende" gibi kavramların annemizin kardeşi olan ve Türkçe kökenli dayı kelimesi ile alakası yoktur. Bu tabirlerdeki "dayı" kelimesinin Arapça "dâî" kelimesinden Türkçeye aktarıldığı görülmektedir. Dua edici, davet edici manaları bulunmaktadır. Türk edebiyatında "dâî" mahlasını kullanan birçok şair bulunmaktadır. Mehmet Zeki Pakalın, "Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü"nde "dâî" kelam ilminde mezahib-i dâlle, (hak yolunu sapıtan) mezheplerin neşriyle meşgul olanlar hakkında kullanılan bir tabir olduğunu beyan etmektedir. Pakalın, dâîleri diye başka bir tabiri de ilmiye mensubu kişilerin kullandığını, konuşmada bendeniz (köleniz), bendeleri yerine kullanıldığını, kişinin muhatabına karşı kendisini küçültmek isteyenler tarafından duacınız manasında da kullanıldığını ifade etmektedir. DAYILAR TUNUS VE CEZAYİR'DEN Bu tabirlerin kökü Tunus ve Cezayir'e dayanmaktadır. Tunus ve Cezayir'de memleket yönetiminde başta olan kişilere dayı denilmekteydi. Dayılar daha ziyade deniz savaşlarında maharet göstermekteydiler. Hayrettin Paşa Tunus'u fethettikten sonra yönetimini orada divan adı verilen idareye terk etmiş, divan üyeleri kendi aralarından birisini dayı adı ile reis olarak seçip memleketin idaresini ona bırakmışlardır. Her ne kadar meclisin seçmiş olduğu kişi dayı sıfatını haiz olmuş olsa bile o bölgede herkes kendi çapında dayı olarak geçinirdi. Jean François Solnon, "Osmanlı İmparatorluğu ve Avrupa" adlı kitabında Osmanlıda Barbaros'un eski bir Cezayir Dayı'sı olduğunu yazmaktadır. Dayılık bizde kullanılmakta olan "alp", "alperen", "dadaş" ve "efe" gibi mefhumlara daha ileri düzeyde bir anlam yüklemesi hâlidir. Dayılar özellikle Akdeniz'de korsanlık faaliyetlerinde bulunur, o bölgedeki Venediklilere, İspanyollara, Cenevizlilere, Fransızlara, İngilizlere karşı zafer kazandıkça dayılık vasfını pekiştirirlerdi. Bunların işi gücü yabancılarla kavga, cidal etmekti. Savaşacak düşman bulamadıkları zaman kendi aralarında vahşi bir rekabete girişirlerdi. Divandaki azaların oyunu alarak "dayı" seçilmek için eğitim, feraset değil, kaba kuvvet önemliydi. Aralarındaki