Prof. Dr. Hüseyin ŞEYHANLIOĞLU
Kütahya Dumlupınar Üniversitesi
Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi
hseyhanlioglu@gmail.com
İsrail'in İngiltere ve ABD desteğiyle on uçak, füze ve SİHA kullanarak Katar'a yaptığı saldırı, BOP'un şimdilik son uygulama alanıdır. Hedefte Suudi Arabistan ve İsrail'e en yakın olan Bahreyn ve BAE'nin de olacağını söyleyebiliriz. Yani her şey aslına dönmektedir ve Kudüs-Şam-Gazze üçgenindeki ateş dünyayı sarmaktadır.
11 Eylül, BOP için gerekçe gösterildiği gibi, Hamas'ın 7 Ekim saldırıları da Büyük İsrail için gerekçe olarak kullanılmaktadır.
Hiçbir kurala uymayan İsrail, Orta Doğu'daki ateşin çırası olmuştur.
Yakın tarihin kırılma noktalarından biri olan 11 Eylül saldırılarının üzerinden 24 sene geçti. Her ne kadar ABD, Afganistan ve Irak'ı 11 Eylül saldırılarından sonra işgal etmiş olsa da, bu işgallerin çok daha önceden 'Grand Strateji' çerçevesinde planlandığı yetkili isimlerce ifade edilmiştir.
2004 yılının mart ayına kadar süren 11 Eylül komisyonunda verilen ifadeler ve ABD'nin bundan sonraki stratejisi, bu hakikati çok net bir şekilde göstermektedir. ABD Başkanı D. Trump dahi 11 Eylül'ün katillerini "bildiğini ve açıklayacağını" ifade etmesine rağmen henüz açıklayamamıştır ve açıklaması da beklenmemektedir.
11 Eylül'den üç gün sonra Pentagon'a bağlı çalışan, aynı zamanda "Bölünmüş Orta Doğu Projesi" diye adlandıracağım (BOP) ve "Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi"nin de mimarlarından olan Eliot A. Cohen, bu konudaki maksatlarını şu şekilde açıkça ortaya koymaktaydı:"Bu savaşta düşman 'terörizm' değil (Çünkü DEAŞ'ı bizzat Obama yönetimi kurmuştu). Militan İslam'dır. Afganistan, Dördüncü Dünya Savaşı'nın sadece ilk cephesini oluşturuyor."
Böylece 2001 yılından günümüze kadar 22 İslam ülkesinin sınırlarını bozacak Grand Design/Strateji (Yeniden Büyük Düzenleme) ile çeyrek asırdır süren BOP uygulanmaya konuldu. Bunun başlıca aktörleri ABD, İngiltere ve İsrail olarak görünse de esasen BOP, Evangelist-Siyonist ittifakı yani Haçlı Siyonistlerin global hâkimiyet mücadelesinin yanı sıra İslam'la tarihî savaşıdır. Irak ve Afganistan'ın işgali ve sonraki süreçte Libya, Suriye, Lübnan ve Sudan'ın yıkılması, üç ay önce İran'ın, bu hafta içinde Katar'ın ağır şekilde vurulması ve Arap safhası bunu ispatlamaktadır.
ABD'nin 21. asırda da dünyaya hâkim olma projesinin Afganistan ve Irak'la kalmadığı, Yemen, Mısır, Libya, Türkiye'deki 15 Temmuz Darbesi ve Suriye'nin yıkılmasıyla şimdiden daha net görülmektedir. Örneğin, 2000 yılının eylül ayında yayımlanan "Amerika'nın Savunmasını Yeniden İnşa Etmek" adlı resmî belgeye göre bugün ABD yönetiminin en kilit noktalarında bulunanlar, 11 Eylül saldırılarından bir yıl önce dünyaya hâkim olma planları yapıyordu. Bu çerçevede Trump'ın daha başkanlık koltuğuna oturmadan Kanada, Panama, Grönland ve Venezuela'yı istemesi manidardır.
25 yıl önce başlayan, küresel ve bölgesel sahada henüz bir şey başaramasa da Trump'ın Nobel Barış Ödülü alacağı düşüncesi, "Pax-Americana" meydana getirme tasarısının, Dick Cheney, Donald Rumsfeld, Paul Wolfowitz, Jeb Bush (Başkan Bush'un küçük kardeşi) ve Lewis Libby'nin kaleminden çıktığı bilinmektedir. Bu sürece ayrıca Neocon/Evangelist düşünce kuruluşu Yeni Amerikan Çağı Projesi (PNAC), RAND, Freedom House ve CFR gibi kurumlar da doğrudan katılmışlardır. Bunlara göre Orta Doğu'da 22 ülkenin sınırları değişecek, küresel ticaret ve askerî stratejik noktalar ABD'nin kontrolünde olacak ve "Büyük İsrail" kurulacaktır. Buna direnebilen şimdilik kimse yoktur. Olan da olsa İran gibi ezilip Libya gibi parçalanacaktır. Amaç 21. asırda da ABD'nin rakipsiz tek tekerlekli "Başat Güç" konumunu sürdürmektir.
Esasen 11 Eylül 2001 tarihinde, a'dan z'ye Hollywood imalatı bir film çekimi yapılmıştır. Bu sürecin bizzat içerisinde bulunan, 1997-2003 yılları arasında İngiltere Başbakan Tony Blair'in kabinesinde Çevre Bakanlığı'nı yürüten ve Irak savaşına karşı çıktığı için istifa eden Michael Meacher'in 4 Eylül 2003 yaptığı açıklaması çok anlamlıdır:
"İsrail, Orta Doğu (Büyük İsrail), İngiltere ve ABD bir dünya hâkimiyeti için bu mücadeleyi yapmaktadır. ABD ve Britanya'da hidrokarbon enerji kaynakları giderek tükeniyor. 2010 yılına gelindiğinde Müslüman dünya küresel petrol üretiminin yüzde 60'ını kontrol eder hâle gelecek; petrol ihraç kapasitesinin ise yüzde 95'ine sahip olacaktır. Bugün ülke içi enerji ihtiyacının yüzde 57'sini karşılayabilen ABD için bu oran 2010'da yüzde 39'a düşecek. Britanya'nın ise 2005'te 'korkunç' bir doğalgaz açığıyla yüzleşebileceği biliniyor. Britanya hükûmeti, kısa süre içinde elektriğin yüzde 70'inin doğalgazdan üretileceğini ve bu gazın yüzde 90'ının ithal edileceğini açıkçasöylüyor."
Burada Meacher, özellikle İran'a bağlı olan Çin'in %80 enerji kaynağını ve Kuşak Yol Projesini kesmekten bahsetmeyi unutmuş gibi görülüyor!
Amerikan ulusal çıkarlar komisyonu, Temmuz 2000'de sunduğu bir raporda, dünyanın en umut vadeden yeni enerji kaynağının Hazar bölgesinde bulunduğunu ve bunun Suudi Arabistan'a bağımlılığı ortadan kaldıracağını vurguluyordu. Aynı zamanda bununla, daha sonra ABD Dışişleri Bakanı olacak olan C. Rise ve ikinci Bush'un danışmanı olduğu UNOCAL'ın cebren ve hileyle Arjantin petrol firması BRİDAS'tan çaldığı, Orta Asya Petrol Boru Hatları Projesi'ni (OAPBHP) Afganistan ve Pakistan üzerinden Hindistan'a uzatılacak bu projeyle, Çin de kundağında boğulacaktı. Çünkü BOP'un esas amacı Doğu ve Batı'nın enerji kaynaklarını ABD'nin tekeline almaktır ki son olarak Zengezur Koridoru'nun dahi ABD'ye 99 yıllığına kiraya verilmesi düşündürücüdür.
12 milyon kilometrekareyle dünyanın kaburga bölgesi ve en az bir milyar insanı doğrudan etkileyen "Bölünmüş Ortadoğu Bölgesi" için Peter Waldman 3 Şubat 2004 tarihinde The Wall Street Journal'da şöyle der:"Bernard Lewis, Müslüman dünyasının sıkıntılarına koyduğu teşhis ve Orta Doğu'da demokrasiyi yerleştirmek amacı ile ABD'nin askerî müdahale yapma çağrısı, ABD'nin dış politikasında elli yıl içinde en cesur değişimi yapmasını sağladı. Siyonist Yahudi olan Lewis, 'Müslümanlar bize benzemeli' demek istiyor. BOP için Lewis Doktrini'ni hayata geçirme şeklidir diyebiliriz."
Aslında "Yeni Dünya Düzeni", gerçekten yeni bir dünya düzeni değildir. CFR'nin (Central Foreign Relations) kurucularından ve en faal üyelerinden olan C.P. Morgan, 11 Şubat 1950 yılında Amerikan Senatosu'nun önünde şu konuşmayı yapar: "Bir dünya hükûmeti ister istemez kurulacaktır. Tek sorun, bu sonuca güzellikle mi yoksa zorla mı ulaşacağımız sorunudur."
Yahudi asıllı Siyonist Neocon Richard Perle ise şöyle diyor:"Hiçbir aşama yok. Bu, topyekûn bir savaş. Önce Afganistan'a ardından Irak'ın icabına bakacağız ve daha sonra durum nasıl görünüyorsa şöyle bir değerlendireceğiz. Bu kesinlikle gidilmesi gereken bir yol... Eğer dünyaya yönelik vizyonumuzun devam etmesini sağlar, tamamen kucaklarsak ve akıllı diplomasi yöntemlerini kullanmaya kalkışmaz ve sadece topyekûn bir savaşa girişirsek... çocuklarımız bugünden itibaren hakkımızda görkemli şarkılar söylemeye başlayacaklar."