Numan Aydoğan Ünal İhlas Vakfı Türk Dünyası Koordinatörü
Adnan Menderes, milletine olduğu gibi, aile ve evladına da çok merhametli, şefkatli idi. Yassıada'da hapisteyken sadece elli kelimelik mektup yazmaya izin verilirdi. Bu da kontrol edilirdi. O zaman ortaokul talebesi olan oğlu Aydın'a gönderdiği mektup oldukça hüzünlüdür.Adnan Menderes, daima güler yüzlü; nazik, zarif bir Osmanlı beyefendisi idi. Yassıada'da kendisine hakaret eden, hakir gören hâkim ve savcılara bile gösterdiği nezaket, mahkeme zabıtlarından görülebilir.Cunta, 27 Mayıs'ı "Anayasa ve Hürriyet Bayramı" ilan etmişti.Adnan Menderes, memleketimizin yetiştirdiği kıymetli bir devlet ve siyaset adamıdır. Gençlik yılları harplerde geçen, I. Dünya Savaş'ında Filistin'de askerlik yapan, Yunanlılarla savaşta rol oynayan ve hep siyasetin içinde yer alan Menderes, 1946'da Demokrat Parti'yi kurdu. Aynı sene "açık oy, gizli tasnif" şeklinde yapılan şaibeli seçimlerde bile partisi altmış iki milletvekili çıkarmayı başardı. İlk serbest genel seçimlerin yapıldığı 1950 yılında toplam oyların 53'ünü alarak Demokrat Parti kazanınca Menderes de Başvekil oldu.Türk halkı kendisini çok sevdi, hizmetlerini takdir etti. İktidarı zamanında ülkemizde ekonomik ve sosyal yönden çok mühim gelişmeler görüldü. Halkın refah seviyesi yükseldi, huzura kavuştu. Ne yazık ki, 27 Mayıs 1960'ta meşum askerî bir darbe ile Demokrat Parti iktidarı devrildi. Adnan Menderes tutuklanıp pek çok zulüm, işkence ve hakaret gördü. Daha sonra Yassıada'da adalet ve hukuk dışı uydurma bir mahkeme tarafından yargılanarak; Hariciye Vekili Fatin Rüştü Zorlu, Maliye Vekili Hasan Polatkan ile birlikte idama mahkûm edildi. Bu darbe ve yargılamalar Türk hukuk tarihine kara bir leke olarak geçti.İNÖNÜ HEYKELİNE BAK!Biz de o sıralar Erzincan sivil lisesinde son sınıfta talebe idik. 27 Mayıs sabahı sınıf arkadaşımla okula giderken ihtilali duyduk. Çok müteessir olduk, endişelendik. Sebep ve neticesinin ne olacağını merak ediyorduk. Okulumuzun tam karşısında, yüksek bir platform üzerinde, İsmet İnönü'nün dev bir heykeli vardı. Demokrat Parti zamanında çok bakımsızdı; üstüne başına kuşlar konar kalkardı. Oradan geçerken, arkadaşım aniden bana dönerek"Heykele bak, heykele!.. Mesele anlaşıldı. İhtilali İnönü yaptırmış!"dedi. Darbe olur olmaz, sabah erkenden yüksek bir iskele kurmuşlar, heykeli yıkayıp kuş pisliklerini temizliyorlardı. İhtilali yapan askerdi. Fakat tahrik ve teşvik eden basındı. Gazeteler her gün pek çok yalan, iftira haberlerle halkımızın huzurunu bozdular. Askerimizi, gençlerimizi, devletine düşman ettiler. İhtilalden sonra şehirlerin ana caddeleri üzerine''Vatandaş okuduğun gazeteyi buraya at!''yazılı büyük kutular koydular. Toplanan gazeteleri köylere gönderiyorlardı. Çünkü köylülerin ekseriyeti Demokrat Parti'yi tutar, Adnan Menderes'i çok severlerdi.Gazete propagandasıyla bu sevgiyi yok etmeye çalışıyorlardı.HAYIRLI HER İŞE HAYIR!O zaman bizler de sınıfta her gün DP-CHP münakaşası yapardık. Memur ve subay çocuklarının hemen hepsi İnönü'yü desteklerdi. Biz de birkaç arkadaşla Adnan Menderes'i savunurduk. Münakaşa konularından birisi, İstanbul'da yeni açılan''Vatan ve Millet''caddeleriydi. Halk Partisi'ni tutanlar"İstanbul mahvoldu, perişan oldu, şehri yıktılar, harap ettiler, bu yollara ne lüzum var; tayyare mi inecek!"diyorlardı. Biz ise İstanbul'u hiç görmediğimiz, bilmediğimiz hâlde, bu caddelerin kıymetini, önemini anlatmaya çalışıyorduk.Bir diğer münakaşa konusu ise şeker fabrikalarıydı: Adnan Menderes'in iktidar olduğu 1951-1956 yılları arasında Adapazarı, Amasya, Konya, Kütahya, Burdur, Susurluk, Kayseri, Erzincan, Erzurum, Elâzığ ve Malatya'da şeker fabrikaları yapıldı. Bu fabrikaların kurulması, pancar yetiştiren çiftçiye gelir, halkımıza da önemli istihdam imkânı sağladı. Halk partililer"Bu kadar şeker fabrikasına ne lüzum var Şekeri denize mi dökeceğiz!"derlerdi. Hâlbuki CHP iktidarı devrinde halkımızın şeker bulamayıp dut kurusu, kuru üzüm ile çay içtiği çok söylenirdi.EĞİTİMDE TARİHÎ BİR HİZMETMenderes, 1950'de iktidara geldiğinde Türkiye ekonomik, teknik ve sosyal bakımdan en geri kalmış bir Afrika ülkesinden farksızdı. Yol, su, elektrik yoktu. Halk mutsuz, sağlıksız ve fakirdi. Bu şartlar altında Doğu Anadolu'da mükemmel bir üniversite kurabilmek kolay bir iş değildi. Vatan ve millet aşkıyla yanan Adnan Menderes, 31 Nisan 1957'de Meclis'ten 6990 Sayılı Kanun'la Erzurum'da bir üniversite kurulması kararını çıkarttı. Daha sonra ismine''Atatürk Üniversitesi''denildi. Aynı senenin 25 Temmuz günü Cumhurbaşkanı Celal Bayar'la birlikte Erzurumluların coşkun sevgi gösterileri arasında üniversitenin temelini attılar. 1958-1959 eğitim yılında da Şair Nefi Ortaokulu'nda, Fen-Edebiyat ve Ziraat Fakültelerinde öğrenim başladı. 1963 yılında da kampüste yeni yapılan ilk binalara geçildi. 1964 yılında biz de burada Ziraat Fakültesi'nden mezun olduk.AKADEMİK VE MALİ DESTEKÜniversitenin açılış yıllarında özellikle Ziraat Fakültesi için akademik personel bulmak zor olabilirdi. Adnan Menderes, ABD'nin orta kesiminde bulunan ve Erzurum gibi kara iklimine sahip ''Nebraska Üniversitesi''ile bir''İş Birliği Anlaşması''yaptırdı. Buradan önemli ölçüde akademik ve mali yardım alınmasını sağladı. Ziraat Fakültesindeki bir kısım hocalarımız Nebraska Üniversitesi'nden geliyordu. Çok kaliteli akademisyenlerdi. Kendilerinden çok istifade ettik. Prof. Fensky, Prof. Carter, Prof. Aleksandr isimli hocaları hatırlıyorum. Üniversitede Ziraat ve Fen-Edebiyat dekanlıklarından başka bir de"Nebraska"grubu dekanlığı vardı.Bugün Atatürk Üniversitesi, ülkemizin en büyük, en modern ve en planlı kampüsüne sahiptir. Öyle ki, Erzurum merkezinin yarısı şehir, diğer yarısı üniversite kampüsüdür. 23 Fakültesi, yaklaşık 2.800 akademik personeli, 60 bin kayıtlı öğrencisiyle, Ülkemizin en başarılı üniversitelerinden birisidir. 300 bin civarında mezun vermiştir, bunun 7 bin kadarı tıp doktorudur. Yeni açılan üniversitelerimize de akademik kaynak sağlamıştır. Günümüzde Anadolu'da pek çok üniversitede,Erzurum'da yetişmiş akademisyenler mevcuttur.MÜKEMMEL BİR HATİPTİAdnan Menderes, daima güler yüzlü; nazik, zarif bir Osmanlı beyefendisi idi. Yassıada'da kendisine hakaret eden, hakir gören hâkim ve savcılara bile gösterdiği nezaket, mahkeme zabıtlarından görülebilir. Mükemmel bir hatip idi. Türkçeyi çok güzel kullanırdı. Akıcı bir üslubu vardı. Öz Türkçe denilen uydurma lisana karşıydı. 27 Mayısçıların idareyi ele alır almaz, ilk yaptıkları işlerden biri de dili bozmak oldu. Terminolojiyi, kelimeleri değiştirmeye başladılar. Mesela