Devlet aklı

Dünyanın dengesi bozulmadan önce (Birinci Cihan Savaşı), coğrafyaları işgal eden imparatorluklarda devlet aklı vardı ve bu akıllarla dünyaya nizamat verirlerdi.

Onların arasında bulunan Osmanlı Devleti (Devlet-i Âliyye) adaleti temsil etmesi yönüyle, denge unsuru idi.

Osmanlı'nın inkırazından (çökme-dağılma) sonra meydan yeri, sömürgeci sırtlanlara ve çakallara kaldı. Dolayısıyla devlet aklı da sırra kadem bastı!

Ondan sonra, 2. bir cihan savaşı yapılmasına rağmen, dünyaya huzur gelmedi; gelmez de. Nasıl gelsin ki, gidilen yol, takip edilen siyaset 'parçala, yönet ve yut!' yönündedir.

Başta ABD olmak üzere tüm emperyal güçler, dünyayı 'kontrollü kaos' yöntemiyle yönetmektedirler. Şairin, yerinde ifade ettiği gibi: 'Böyle gecenin, hayır umulur mu sabahında'

Ama görünen o ki, çıkartılan kaoslar, kontrolden çıkacağa benziyor. Bu durumun tipik örneğini İsrail'in Gazze'ye olan soykırımında görmekteyiz. Kana susamış Netanyahu, boğulacağı kanda, önce bölge insanını ve bilahare de tüm insanlığı boğmak istiyor!

strong class'read-more-detail'Haberin Devamı

Bundan dolayı da dur durak bilmiyor ve daha önemlisi, savaşı bölgeye yayarak Üçüncü Dünya Savaşı'nın fitilini ateşlemek istiyor.

İsrail'in, Lübnan'ın başkenti Beyrut'a saldırıp oradaki HAMAS mensuplarını öldürmesi olayı, orada hâkim olan Hizbullah'a rağmen yapıldı. Havadan yapılan bu operasyonla hem Hizbullah örgütü hem Lübnan hükümeti ve hem de İran tahrik edildi ve edilmeye devam ediliyor.

Nitekim Netanyahu, Lübnan'ın savaşa girmesini dört gözle beklemektedir.

Yemen'deki İran yanlısı örgütlerinin, Kızıldeniz ticaret yolunu taciz etmeleri, başta ABD ve AB ülkeleriyle tüm bölge ülkelerini, ister istemez olayın içine sokmaktadır.

Perde gerisinden kukla oynatan İran'da vuku bulan patlamalar ve onlarca kişinin öldürülmesi; İran'a ayağını denk al mesajından başka bir şey değildir.

Diğer bir ifade ile İran'a otur oturduğun yerde denmek isteniyor. Çünkü İran'a çok yüz verildi; o da tüm Körfez ülkeleriyle birlikte Yemen'e yayıldı.