Kültür sanat gazetecisi olmanın en güzel yanı, sanatçıların üretimlerini henüz servis edilmeden mutfakta görebilmek. Hele bir de Milliyet Sanat dergisi gibi köklü bir dergide çalışıyorsanız, bir ay öncesinden türlü çeşit mutfakta tadım yapabiliyorsunuz. Lezzetli yazılar üzerinden.
Milliyet Sanat'ın ekim sayısını hazırlarken en çok merak ettiğim mutfaklardan biri Türkiye İş Bankası Resim Heykel Müzesi'nde açılacak olan "Yan Yana: Melahat ile Eşref Üren ve Eren ile Bedri Rahmi Eyüboğlu" sergisiydi. Sergiyi kapak yapacağımız için, henüz açılmadan sergide yer alacak çok sayıda eseri görme imkânım oldu. Kimbilir sergide daha neler görecektim Evrim Altuğ, hepimizden önce sergiyi gezip bir yazı kaleme aldı. Eren ve Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun sergisi için küratör Ömer Faruk Şerifoğlu ile Melahat ve Eşref Üren sergisi için Ali Kayaalp ile onların yanı sıra İş Sanat Genel Müdürü Zuhal Üreten ile görüşmeler yapıp dört başı mamur bir yazı yazdı. Dergi basılmadan önce büyük bir iştahla okuduğum yazıyı bir kez daha okuyup geçtiğimiz hafta pazar günü çıktım yola.
İstiklal Caddesi'nde yürüyen insanlarda cumartesi gecesinden kalma bir mahmurluk. Güzel güneşli bir kış günü. Yerlisiyle, turistiyle orta ölçekte bir kalabalık. Ne çok şey gördü Cadde-i Kebir. 6-7 Eylül olaylarından Kasım 2022'deki bombalı saldırıya dek... Değişti, bozuldu, dönüştü, yeniden doğdu, yeniden bozuldu. Tüm yasları kalbinde, hâlâ toparlanmaya çalışıyor. En büyük destekçileri de içindeki kültür sanat kurumları. Onların en yenisi olan RHM'nin önünde durdum, Odakule çıkışında. Müzenin kapısının önünde, çocuklu ailelerin olduğu bir kalabalık. Az sonra belli oldu durum. Pazar günü 12'de açıldığından erken gelenler bekliyor.
Saatler 12'yi çaldığında biten değil başlayan bir masalın içine girdim. Önce üçüncü kattaki Melahat Üren ve Eşref Üren'i ziyaret ettim. Birbirlerinin portrelerini yaptığı resimlere bakıp selamladım her ikisini de. Odalar arasında, onların evinde dolaşıyormuş gibi bir his içimde. Onların evinden çıkıp Bedri Rahmi ve Eren Eyüboğlu'nun evine geçtim ikinci katta. Bu müzede evlerinde gibiler sahiden.
Eşref Üren'in "Kürklü Kadın"ı, "Beynem Ormanlar"ı, Melahat Üren'in "Kendi Portresi", "Kırmızı Hırkalı Kız"ı, Eren Eyüboğlu'nun "Otoportre"si, "Natürmort"u, Bedri Rahmi'nin "Kırmızı Öpücük"ü, "Çorum Kahvesi", "Pazar Alışverişi"... Resimlerinin yanı sıra yazdıkları mektuplar, karikatürler, şiirler, eskiz ve belgeler, diplomalar, öyküler de var. Hepsi ev sıcağında. Sergiyi gezen çocuk cıvıltıları içinde.
Sergi dört sanatçının farklı dönemlerdeki izlerini sürebileceğimiz, sanat tarihine açılan çok çok özel bir sayfa olmakla birlikte kadın sanatçıların görünürlüğüne yaptığı katkı nedeniyle de Türkiye sergiler tarihinde parmakla gösterilecek cinsten. Ali Kayaalp'in Evrim Altuğ'a anlattıkları da bu önemin altını çiziyor: "Sanatçı kadının yükü çok: Bir ilişkide veya evlilikte, hâlihazırda kadının yüklendikleri fazla ama sanatçı çift olunduğu zaman, iş değişiyor ve yük artıyor. Kadının ev içinde başka görevleri olduğuna inanılıyor: Yemek, bulaşık, ortalık işi, ayrıca çocuklarla kim ilgilenecek Kadın sanatçı olduğunda da bu işler ona kalıyor dolayısıyla hem kendi hayatıyla herkesin hayatını çekip çevirecek hem de sanatını yapacak. Bir yandan da kadınların sanatçı olmayacağı yolundaki tarihsel önyargılarla savaşacak, muhtemelen yaptıkları kocasının çalışmalarıyla karşılaştırılacak. Bunların hepsinin altında da toplumların ataerkil yapısı var."

4