Güçlü ve incelikli itiraz

Evin bir odası. Köşede yuvarlak bir masa. Altında iki küçük kız kardeş. Büyük olanı ileride Türk edebiyatının en sağlam kale(m)lerinden olacak. Üzerine kırmızı siyah desenli, etekleri püsküllü ipek bir örtü serilmiş masanın altında gizlenmiş, etrafı gözetliyor. Hayatının kısa hikâyesi. Hep bunu yapacak ve bir gün şöyle diyecek: "Kendini geri plana atıyorsun, gördüklerini biriktiriyorsun ve o püsküllerin ardından seyrettiklerini yazıya aktarıyorsun. Yazarlık bu işte…"

O ipek örtü bu hafta özenle kaldırılıp, katlanarak, edebiyatın sandığına kondu. Masanın altından heyecanla hayatı gözleyen küçük kız gitti. Pınar Kür'ü kaybettik.

Teyzesi Halide Nusret Zorlutuna. Anne İsmet Kür. Yazı /şiir yazan kadınlar. Bu nedenle çocuk yaştan itibaren yazmaya özendirildi Pınar Kür. Ankara'da Atatürk İlkokulu. Londra'da bir yıl. Ankara Koleji sonra. Ardından Amerika dönemi. Forest Hills Highschool. Üniversite yıllarında yazmaya başladığı 'anlaşılmayan genç kız' romanları. Anne yönlendirmesiyle okunan Nâzım Hikmet, Sait Faik, Ahmet Hamdi Tanpınar. O yıllarda başlayan tiyatro tutkusu. Strindbergler, Çehovlar, Ibsenler… Türkiye'ye dönüş. Robert Kolej'de İngiliz edebiyatı eğitimi. Okul biter bitmez aktör Can Kolukısa ile evlilik. Birlikte gittikleri Paris'te karşılaştırmalı edebiyat doktorası.

El bagajına sığmayacak bu dolu dolu eğitimin ardından yine Paris'teyken "Asılacak Kadın"ı tiyatro metni olarak kaleme aldı Pınar Kür. Eşinin arkadaşı Güner Sümer'e gönderdi. AST'ta oynanması umuduyla. Ne var ki metinde bulunan tecavüz sahnesinin Türkiye'de oynanması o dönem mümkün olmadığından geri çevrildi metin. "Bari kitap olarak bastırayım, okunsun," dediğinde Pınar Kür, bu defa Memet Fuat tarafından reddediliş. Ama yolu belli gibiydi artık. Türkiye'ye döndüğünde tiyatro oyunları yazacaktı Kür.

1968'de Paris'te 68 olaylarının ortasında gebe bir Pınar Kür. "Hayatta tek ciddiye aldığım erkek" dediği oğlu Emrah'ın İstanbul'da dünyaya gelişi. Ve Ankara. Göreve başladığı Devlet Tiyatroları'nda dramaturg Pınar Kür. Ne var ki işin içine girince, hevesi kaçmaya başladı Kür'ün. Tiyatrodaki çıkar oyunlarından rahatsız oldu. 12 Mart bastırdı. Ankara sıkıntısı. Kötü giden evlilik. Maddi imkânsızlıklar. Başa çıkmakta zorlanınca bir terapiste gitti. Seanslardan birinde, gündelik hayattan ipuçları yakalamaya çalışılırken, Deniz'ler asılmasın diye imza topladığından bahsetti. Doktor "Doğru dürüst bir psikanalizden geçseler hiçbiri devrimci olmazdı" deyince "Beni tedavi edecek adamın en az benim kadar zeki olması lazım" diyerek kapıyı çarpıp çıktı.

İşte o günlerde yazmaya başladı ilk romanı "Yarın Yarın"ı. İş yerindeki odasında elle yazıyor, akşam eve döndüğünde babasının lise mezuniyeti hediyesi Smith Corona daktiloda temize çekiyordu. İki yıl sürdü yazımı. 1974'te bitti. 1975'te E Yayınları'na götürdü dosyayı. "12 Mart'la ilgili roman basmak istemiyoruz, sevmiyoruz bu konuları" gerekçesiyle reddedildi. Daha sonra Bilgi Yayınevi'nden çıktı. Çıktıktan sonraki otuz gün içinde otuz bir yazı yazıldı kitap hakkında. Büyük bir ilgiyle karşılandı. Ve yergilerle de elbet. Kitaptaki cinsellik ön plana çıkarıldı. Erkek egemen eleştirmen güruhunun sinirleri bozulmuştu. Erkek yazarların yazdığı cinselliği nasıl olur da bir kadın yazmaya kalkardı Kitabın edebi değeri göz ardı edilip, alçakça yazarın cinsel hayatıyla ilgili dedikodular yapıldı. Elbette yılmadı Pınar Kür. Öldürmeyen düşman onu güçlendirdi. Ne bilsinler, karşılarındaki edebiyat tarihinin en güçlü kadınlarından biri.