İnsan fizyolojisinde marifetullah pencereleri - 2

Hücre-dışı sıvı çok miktarda sodyum, klor ve bikarbonat iyonuyla birlikte, hücreler için gerekli oksijen, glikoz, yağ asitleri ve amino-asitler gibi besinler içerir.

Ayrıca hücrelerden atılmak üzere akciğerlere taşınan karbondioksit ve böbrekler yoluyla atılacak diğer hücresel artıklar da, hücre-dışı sıvı içinde yer alır. Hücre-içi sıvıda büyük miktarda potasyum, magnezyum ve fosfat iyonları bulunur. Hücre zarlarından iyonların geçişini düzenleyen özel mekanizmalar bu farklılığı korur." (1)

Not: Hücreye bu pencereden daha detaylı bakmak isteyenler, "Hücredeki saklı evren" başlıklı 5 yazımızı inceleyebilir.

İKİNCİ PENCERE

İnsan organizmasında gerçekleşen büyük bir mucize de, hücreler ve organlar arasındaki ahenkli fonksiyonlardır. Akılların kavramakta zorlandığı, ancak iman nuruyla anlayabileceği son derece kompleks yapının, ilâhî bir orkestra örneğiyle nizam ve intizam içinde kurulan fizyolojik sinyallerle uyum içinde, hayatın sürdürülmesi sağlanmıştır. "Fizyologlar tarafından kullanılan "HOMEOSTAZ" terimi, iç ortamın, yaklaşık olarak sabit koşullarda korunması anlamına gelir. Temel işlevsel sistemler "Homeostatik" mekanizmalar, vücuttaki tüm organ ve dokuların bu sabit koşulları korumaya yardım etmek üzere, bir görev üstlenmişlerdir. Örneğin akciğerler, hücreler tarafından kullanılan oksijeni karşılamak üzere, hücre-dışı sıvıya sürekli oksijen sağlarlar; böbrekler iyon yoğunluğunu sabit tutar, sindirim sistemi besinleri sağlar. Her bir organ ya da dokunun homeostaza nasıl katkıda bulunduğu, vücudun farklı işlevsel sistemleri ve bunların homeostaza katkıları ve işlevsel sistemlerin birbiriyle uyum içinde çalışmasını sağlayan kontrol sistemlerinin temel kuramı çerçevesinde sürdürülmektedir. Özetle vücut yaklaşık 100 trilyon hücrenin, bir SOSYAL DÜZEN içinde farklı işlevsel yapılar halinde düzenlenmesiyle homeostaz gerçekleşir. (2)

İlâhî program çerçevesinde işleyen binlerce homeostaz mekanizmasından yalnız ikisine işaret edelim. "Karaciğer ve metabolik işlev üstlenen diğer organların bir araya geldiği, sindirim sisteminden emilen maddelerin hepsi hücreler tarafından kullanılabilecek durumda olmayabilir. Karaciğer bu maddelerin birçoğunun kimyasal bileşimini değiştirerek daha iyi kullanılabilir hale getirir. Vücuttaki diğer dokular-yağ hücreleri, sindirim sistemi mukozası, böbrekler ve endokrin bezleri ise emilen besinlerde değişiklik yapılmasına ya da gerektiği zaman kullanılmak üzere, depo edilmesine yardımcı olur.

Bazen, iskelet-kas sisteminin, vücudun homeostatik işlevleri içine nasıl yerleştirileceği sorusu sorulur. Yanıt basit ve açıkça: Bu sistem olmasaydı, vücut beslenmesi için gerekli yiyeceklere ulaşabilmek üzere, doğru zamanda-doğru yerde olamazdı. İskelet-kas sistemi ayrıca olumsuz çevre koşullarından korunabilmek için gerekli hareketliliği de sağlar; bu sistem olmasaydı, vücut bütün homeostatik mekanizmalarıyla birlikte, tümüyle tahrip olabilirdi." (3)