Hastalıkların kaynağı: Gizli açlık - 9

Çağımızın hızla gelişen bilişim teknolojisi, çocuklar ve gençler başta olmak üzere, her yaştaki insanın zihin faaliyetini kuşatarak esir almış ve yalnızlaştırmıştır.

Beslenme ihtiyaçlarını fast-food yiyecek hazırlayanlara müracaat ederek, açlık duygularını gizli açlığın görülemeyen elleriyle giderebilmektedirler. Bu sıkıntının aşılmasında, anne ve babaların çocuklarını mutfak pratiğinde eğitmeleri hayatî destek sağlayacaktır. Zira, "Sosyal ilişkilerin sadece duygusal, manevî ve psikolojik değil biyolojik açıdan da, belirleyici olduğunu biliyoruz. Üstelik gen ifadesi üzerine yapılan çalışmalar da, sosyal bağların doğru genleri aktive etmekte etkili olduğunu gösteriyor. Yiyecek hazırlama işinde gıda endüstrisi, bizi yemek pişirmenin çok zor, fazla vakit alan bir uğraş olduğuna inandırdı. Neticede mutfağımızı gıda endüstrisine kaptırdık. Fast-food kültürümüzün parçası haline geldi. Kültürün belirleyici rolü olduğunu kesin ama güçlü ve somut bir adım atmak istiyorsanız kendi mikro-kültürümüzden, yani kendi evimizden başlamak şart. Genel kültürü değiştirmek için, kendi ailemizden yola çıkmamız gerektiği, aile derken sevdiklerimiz, dostlarımız da olabilir. Esas olan şu: sosyal varlıklarız ve birlikte sağlıklı olabiliriz. Sağlıklı hayat da bir ekip işidir." (1)

Gizli açlık problemine önem vererek yoğunlaşmamızın, sağlıklı bir ailenin sağlıklı ve mutlu toplumun temelini oluşturacağı düşüncesine dayanmaktadır. Zira, insanın çevresi sağlıklıysa, sağlıklı ve mutlu olabileceği doğrultusunda, beslenme sağlığımızı tahrip eden sebeplerden de sakınılması hayatî önem taşımaktadır. İnsanı, toprağı ve diğer canlıları olumsuz etkileyerek birçok kronik hastalığa neden olan "Pestisitler çoğu zaman dikkat eksikliği bozukluğu (DEHB) ile ilişkilendiriliyor. Özellikle pestisite çok fazla maruz kalan çocuklarda, bu sorunun daha yaygın görüldüğü araştırmalarla sabit. Bunlar sinir sistemini etkileyen toksinler. Pestisitlerin ciddi IQ kaybına yol açtığı biliniyor. Bugünkü birçok meyve ve sebze pestisitle dolu. Bu yüzden meyve-sebze tüketeceksek organik olanlarını tüketmek zorundayız. Örneğin çilek gibi normalde çok faydalı saydığımız meyveler pestisitle dolu olduğundan, çok fazla zarar getirebiliyor.

Çevresel toksinler vücut tarafından detoksifiye edilmeleri zorlaştığından, biriktikçe ENDOKRİN sistemini bozup insülin direnci gibi sorunların ortaya çıkmasına yol açıyor. Toksik bir dünyada yaşadığımız kesin. Bunlar da GEN ifademizi etkileyip, fizyolojimizi değiştirebiliyor. Dünyaya dair algımız negatifse, vücuttaki yansıması da olumsuz oluyor. Zira, düşünceler ve ilişkiler de toksik olabiliyor. Bunlardan tamamen kurtulabilmek imkansız olsa da, en aza indirmek önemli." (2)