İroni değil, gerçek!
Bugün size, Anadoluhisarı'ndaki Şeyhülislam Yasincizâde Abdülvehhap Bey Yalısı'nda bir sabah kahvaltısında buluştuğum Ali Rıza Bozkurt ile yaptığımız uzun sohbetten söz etmek istiyorum.
Ekmeleddin İhsanoğlu'nun cumhurbaşkanı adayı olduğu günlerin sonrasındaydı bu görüşmemiz. CHP ve MHP adayı olarak 2014'te ortaya çıkarılan İhsanoğlu, aslında Ali Rıza Bozkurt'un adayıydı! Daha doğrusu Erdoğan'ın kazanabilmesi için ABD'nin empoze ettiği, Bozkurt'un da bunu organize ettiği bir aday.
Bu hiç de şaşırtıcı gelmesin size!
Buluştuğumuzda bu yalının öyküsünü anlatırken Bozkurt, buranın aynı zamanda, birçok siyasi antlaşma/görüşmenin mekânı olduğunu söylemişti.
Kendisi de Amerika'da nüfuzlu bir iş insanıydı. Yalının, Baba Bush'la Bozkurt'un fotoğraflarıyla süslenmiş genişçe salonunda konuşurken bu yakınlığının öyküsünü de yine kendisinden dinlemiştim. Baba Bush'u seçim kampanyasında maddi manevi desteklemiş, bunun semeresini de almıştı.
Ben o gün aslında, Amerika'nın bir ülkenin içişlerine, siyasetine nasıl müdahale ettiğinin öyküsünü dinliyordum Bozkurt'tan. Bir yandan da onun anlattıklarının satır aralarından çıkarımlarda bulunuyordum.
***
Truman'la başlayan "yeni Amerikan müdahaleciliği"nden söz eden Frances Stonor Saunders, şunun altını çizer:
O dönemde Kongre'de yapılan tartışmalardan çıkan sonuç şudur: "Avrupa'nın bir geleceği olacaksa bu gelecek artık pax Americana'ya bağlı olacak"tı.(*)
Bu da şu demekti: "Marshall planı"yla Amerika savaş sonrası dünya sahnesinde en belirleyici ülke konuma gelmeli. Bu hedef doğrultusunda, gizli fonların destekleri özellikle azgelişmiş/gelişmekte olan ülkeler için kullanıma sunuldu. Bunun amacı da şuydu: İç siyaseti ve toplumsal yaşamı bir nevi yeniden "dizayn" etmek.
Ülkemizde Demokrat Parti'nin kuruluş süreci de tam böyle başlar.
Bir nevi "yerli işbirlikçi" diyebileceğimiz bir kesimin her alanda oluşması, yeni kurulan Cumhuriyetin rotasını da belirleme yönündedir. Geçen yazımda anlatmıştım, Köy Enstitülerinin kapatılma nedenini.
Konumuza dönecek olursam:
Öyküyü Bozkurt'la o görüşmemizde kendisinden dinlemiştim. Rastlantı bu ya: Benim kardeşimle Yılmaz Büyükerşen birbirini tanırlar. O günlerde kardeşim, Bozkurt'un Vatikan'da açacağı bir sergisiyle ilgileniyordu ve bu konuda bir gün konuşurlarken Bozkurt telefonla kardeşimi arıyor, Büyükerşen de orada olduğundan telefon görüşmesine katılıyor. Sonrasında ise ortaya çıkan şu ki: Meğer Bozkurt, CHP'nin asıl adayı Yılmaz Büyükerşen'in önünü kesmekteymiş.
Bu hikâyeden sonra, Kemal Kılıçdaroğlu ve ekibinin Eskişehir'e gelerek Büyükerşen'e adayları olduğunu bildirmesine rağmen, tam bu dönemeçte bir anda Ekmeleddin İhsanoğlu neden aday olarak ortaya çıkarıldığı da anlaşılır oluyor: Ali Rıza Bozkurt, yani Amerika!
Neden bu kadar emin konuşuyorum derseniz; Bozkurt'un bana anlattıklarını birinci ağızdan dinleyen kişi olarak, kurulan bağlantıları okuduğumda, tüm bunların gerçek olduğunu gördüm. Ben o gün Bozkurt'tan, şu sığ "Ekmek için Ekmeleddin" sloganının bile kendisinin bir kâğıda yazıp Ekmeleddin İhsanoğlu'na verdiğini dahi dinlemiştim.
Peki bu "çatı aday"ın arkasında kim var Tabii ki