Savaşta milli bilinçaltı cepheleri

İnsanın; sadece birey olarak kendi arzularını, hedeflerini, ideallerini değil; atalarından tevarüs eden arzu, hedef ve idealleri de taşıdığı düşüncesi; ilk kez değilse bile -sistematik olarak ilk kez- ünlü filozof ve psikiyatr Carl Gustav Jung'un ırksal bilinçdışı ve arketipler teorisinde ortaya konmuştur.
Biz bu yazıda bununla paralel bir kavram üzerinden, milli bilinçaltı kavramı üzerinden dünyanın fırtınalı bir döneminde ulusların zahiri, batıni hedeflerini resmetmeye çalışacağız. Ve bu resmi, olası savaş simülasyonlarındaki cephelere uyarlayacağız.
Jung, ırksal bilinçdışında ırk sözcüğünü 'insan ırkı' anlamında kullanıyordu. Biz millet kelimesini bilindik anlamıyla alacağız elbette. Yahudi ulusundan, kavminden başlayalım. Çünkü Musevilerin tamamının olmasa bile hatırı sayılır bir kesiminin Arzı- Mevud, yani vadedilmiş topraklarla ilgili vaatlere koşulsuz imanı var ve bu 'iman'ın ne kadar tehlikeli olabileceğini son bir ayda İsrail'in Gazze'deki sivil katliamlarıyla maalesef müşahede ettik.
Yahudiler; vadedilmiş toprakları bir kale, dünya sathını ise ekonomik ve daha önemlisi entelektüel bir savaş alanı olarak görüyorlar. Bu 'din soslu', ama özünde dünyevi hedef, Musevilerin dünya yüzeyindeki toplam sayısı 15 milyon olsa da dünyayı huzursuz etmeye yeter de artar düzeyde.
İngilizlere bakalım: İngilizler, eski sömürgeci oldukları için Orta Doğu ve Afrika başta olmak üzere dünyada olup bitenleri uzaktan izliyorlar. 19. Yüzyıl'da tohumlarını attıkları sömürgeci sistemin nasıl meyve verdiğine bakıyorlar. Gerektiğinde müdahale de ediyorlar, ama bu kısmı genelde Amerikalılara bırakıyorlar. Fiziken eski güçleri yok, ama entelektüel güçleri halen yerinde.
AMERİKALILAR 'GERİLEME SENDROMU'NDA
Amerikalılar, 'dünya liderliği' elden gitmesin diye Vahşi Batı usulü kabadayılık yapıyorlar. Bu; bazı yerlerde işe de yarıyor, ama çoğunlukla hedeflerinden uzaklaştıklarını kendileri de görüyorlar. Başkanları Joe Biden; yaşlılığı, demansı ve geçmişteki ahlaki açıkları hesaba katılırsa bu konuda müesses nizamın her istediğini yapabilecek en uygun isim. Ama Amerikalılar bugüne dek, hep yükseliş gördükleri; hiç gerileme, çöküşe tanık olmadıkları için ne yapacaklarını tam olarak kendileri de kestiremez haldeler.
Ruslarla devam edelim: Şu an sıcak bir savaşın içindeler. Bilinçaltı kodları hesaba katılırsa da güncel hedeflerine belirli bir oranda ulaştıkları söylenebilir. Siz bakmayın, Rusya Ukrayna'da batağa saplandı söylemlerine. Dinyeper Nehri'nin doğusunu garantilediler. Ve Ukrayna'nın sınırları yeniden çiziliyor.
Ukrayna'nın toplam yüz ölçümü savaştan önce 603 bin 549 kilometrekare idi. Bunun en az üçte biri, kabaca 200 bin kilometrekaresi bu savaşla gitti diyebiliriz.
ALMANLAR BATI'YA KARŞI BAĞIMSIZ DEĞİL
Almanlara bakalım bir de. Felsefenin, mühendisliğin, yerine göre müziğin erbabı olan Almanlar, İkinci Dünya Savaşı sonrasının askeri, istihbari ambargosunu kırmak için fırsat kolluyor. Ancak 20. Yüzyıl'da bilinçaltlarından Avrupa'nın ve dünyanın başını büyük belaya sokan bir lideri, Hitler'i çıkardıkları için halen ABD ve İsrail'e karşı bağımsız olabilmiş değiller. İlk fırsatta olurlar. Ama bu, çeyrek asırdan önce zor görünüyor. Olduktan sonra ne yaparlar; orası meçhul. Ne olursa olsun bu; Almanların her daim dikkatle izlenmesi gereken bir ulus olduğu gerçeğini değiştirmez.
Doğu komşumuz İran'a gelelim. İranlılar, Orta Doğu'ya Şii hilali kurayım derken evdeki bulgurdan olma tehlikesiyle karşı karşıya kaldı. İran'da rejimin sıkı ideolojisine, Şia taassubuna yönelik kadın ve saç metaforlu direnişten devlet çıkaracağı dersi çıkardı. Halkı içerde mutsuzken dışarıda kuracağı hilalin pek bir anlamı olmayacağını da gördü. İran'da, İsrail-Hamas Savaşı'nda da müşahede ettiğimiz bir ürkeklik, içe dönme hali var. Güvenlik endişesi baş gösterdi mi, bütün milli bilinçaltı hedeflerinden bir süreliğine vazgeçme, uyum sağlamaya çalışma özellikleri var. Türkiye'nin her daim yakından izlediği bir ülkedir, komşudur. Dost değildir, ama düşman da değildir.