Yaşlanmak hayata yeniden başlamaktır

Erikson meşhur gelişim kuramında, yaşlıların maruz kaldığı güç yitimi ve umutsuzluğa karşın bilgelik yanlarının geliştiğini ileri sürer ve bu süreci kişinin hayatının bütününü kavradığı bir dönem olarak görür. Fakat ilginçtir bugün söz konusu kuramın inşa edildiği Batı toplumlarında yaşlıların kazanımları yok sayılmakta ve ailenin köklerini oluşturan şahsiyetler, asırlık birikimleri ile birlikte bakım evlerine kapatılmaktalar. Batı bu tavrı ile yaşlı bireylerin gençlere ulaşımını engelliyor ve kuşaklar arasındaki aidiyet bağlarını koparıyor. Kokuşmuş zihniyetini bütün dünyaya yayan hâkim sistem ne yazık ki hak ve vefa ilkelerini merkezi bir noktada konumlandıran Müslüman toplumları da etkiledi ve bizler yaşlıları omuzlarımıza ağırlık yapan bir yük olarak görmeye başladık. Oysa kadim köklerimiz, Batı'nın dışlayan tavrına karşın yaşlıların kazanımlarına özel bir değer atfeder ve bu kişileri hürmet nesnesi olarak görür. İslam kültüründe yaşlı bireylerin emeğine vefa gösterilir ve bu kişiler evlerin ve toplumun bereketi olarak değerlendirilir. pushfn('ads'); Küresel kapitalist sistemin putlaştırdığı modern bilim yaşlılığı bir hastalık olarak görüyor ve bu hastalığın tedavi edilebileceğini ileri sürüyor. Ancak görmekteyiz ki muvaffak olamıyor zira doğal bir süreç olan yaşlılık bütün canlıların ortak kaderi ve ileri sürülen argüman ne olursa olsun insan doğuyor, gelişiyor, yaşlanıyor ve ölüyor. Modern bilimin yaşlılık karşıtı açıklamaları ise bireyleri tüketim ağına çekmenin dışında bir işleve sahip olamıyor. Medya üzerinden bireylere daha genç ve daha estetik görünebilmenin yolları aktarılıyor ve anti-aging ürünler reklâm edilerek bireylerin tüketim hevesleri harekete geçiriliyor. İnsanlar yaşlanmayı hayatın bir gerçeği olarak değil bir hastalık olarak görüp yaşın getirdiği belirtileri kamufle edebilmek için bu ürünlere rağbet ediyorlar. Oysa mevsimler gibidir insanın hayatı ve her mevsimin kendine has özellikleri ve kazanımları vardır. Ve "inandım, teslimiyet gösterdim" diyen kişi için her şey bir değer, bir kazançtır. Geleneksel aile yapısının bozulması ile birlikte bireyin kökleri ile bağı zayıfladı ve para her şeyi alt edebilecek bir güç olarak görülmeye başlandı. Erdem ve faziletlerin yeşerdiği ev değersizleştirildi ve evin kadim sakinleri ait oldukları yerden indirilip yalnızlığa terk edildiler. Bu durum kişiyi hem evin kazanımlarından mahrum bıraktı hem de ataları ile bağlarının zayıflamasına neden oldu. Birey elde ettiği konforun yüreğindeki çoraklığa çare olamadığını gördü ve saplandığı girdaptan çıkmanın yollarını aradı fakat bu mümkün olmadı. Seküler birey dünyaya gözlerini