Mahremiyetin Sınırları Nasıl Yıkıldı

Arapçada gizlemek, örtmek anlamına gelen mahremiyet, kişinin özel alanına dâhil olan bedensel, mekânsal ve yaşantısal unsurlarının gizliliğini içerir. Kültürel değerlerimizin üzerinde titizlikle durduğu mahremiyet eğitimi, bireylere özel olan bu alanın korunması noktasında bilinç kazandırır. Mahremiyetin hududu belirlenmiştir ve kişi kendi sınırlarını koruduğu gibi diğerlerinin özel alanını da korur ve bu konuda hassasiyet gösterir. İslam geleneğinde mahremiyet eğitimi çocuk dünyaya geldiği anda başlar ki, bu dönem çocuğun sınırlarını koruma görevi anneye verilmiştir, anne çocuğun sadece sevgi nesnesi değil aynı zamanda rehberi olur. Anne, çocuk yürümeye, konuşmaya başladığında ona koruması gereken sınırları öğretir ve çocuk mahremiyeti ailede öğrenir. Mahremiyet bireyin arka bahçesidir, buraya kimse giremez, kimse dokunamaz, kimse göz atamaz. Arka bahçede özel eşyalarımız, özel hatıralarımız, aile içi sırlarımız ve gizli kalmasını istediğimiz olaylar, sözler, yaşanmışlıklar vardır. Her insanın gizli bir sandığı, gizli bir bahçesi vardır ki, mahremiyetin saklandığı bu alan aynı zamanda bir ihtiyaçtır. Çocukların mahrem algısı, arka bahçesi ise anne-babanın desteği ile şekillenir ve bu alan özenle korunur. pushfn('ads'); Çağın kirlerinin üzerimize boca edildiği bir dönemde doğruyu bulmak ve doğruda kalmak elbette kolay değil bunu kabul ediyoruz. Fakat şartlar ne olursa olsun biz kendi değerlerimizi kuşanmak ve çocuklarımıza mahremiyet sınırlarını anlayabilecekleri bir üslupla açıklamak zorundayız. Çocuklar duyduklarından ziyade gördüklerinden etkilenirler dolayısıyla aile içindeki tutumumuz da onlar için önemli olacaktır. Mahremiyet sınırları inanç ve değerlerimizin üzerinde titizlikle durduğu bir husustur ve hudutları net bir şekilde çizilmiştir. Ancak bunu tek bir noktaya indirgeyemeyiz yani mahrem sayılan eşyalar, mekânlar, paylaşımlar da özenle korunmalıdır. Bedensel alan gibi mahrem sayılan mekân, bilgi ve eşyaların da bu kapsamda yer aldığını unutmamak gerekir. Anne-babalar çocuğun mahremiyet algısının gelişimi için titizlik gösterdiklerini ancak çocuk okula başladığında hassasiyet gösterdikleri hususların yıkılmaya başladığını ifade ediyorlar. Kokuşmuş Batı kültürünün taşıyıcılığını yapan sosyal medyanın, çocuklarımız üzerinde etkin olduğu bir dönemde ailenin verdiği mahremiyet eğitimi tek başına yeterli olmayacaktır ki, bunun pek çok tezahürü ile karşılaşıyoruz. Tecrübelerimiz göstermiştir ki, çocukların mahremiyet sınırlarını koruyabilmeleri için sadece ailenin değil, toplumun da bu sınırlara riayet etmesi gerekir. Zira çocuk dış