Küçük Şey Yoktur (1)

İlkelerini maddiyat üzerine temellendiren kapitalist sistem yardımseverliği, iyilik ve ikramı ahmaklık olarak yaydı ve bireylere almaya ve tüketime odaklı bir bakış açısı aşıladı. Her ne kadar mesafeli durduğumuzu ifade etsek de bu durumdan hepimiz az ya da çok etkilendik ve verdiğimiz sadakayı, yaptığımız yardımları küçümseyip bunu bir kayıp olarak görmeye başladık. Sistem maddiyat üzerine kurduğu çarkını döndürebilmek için sürekli korku pompaladı ve aç kalmaktan, yoksullaşmaktan korkup, kendimizi paylaşıma, iyiliğe kapatmaya başladık. Elimizden çıkardığımızı, ikram ettiğimiz şeyi kayıp olarak görüp cimrileştik ve bu durum bizi hesapta olmayan sorunların içine sürükledi. Kapitalist sistem hayatın ahengine uyum sağlayan insani alışverişlerimizi küçümsedi, iyi niyetle yaptığımız eylemlerimizi yok saydı. Bize ışıltılı hayatlar vaat edip beşer yanımızı beslerken insan yanımızı yoksullaştırdı. Ve aklımız karıştı, kim olduğumuzu, ne olduğumuzu unutup tüketen organizmalara dönüştük Aldandık avucumuza tutuşturulan sahte mutluluklarla avunup, büyük bir boşluğa düştük. Dünyaya kapitalist sistemin gözlüğü ile bakmaya başladık ve tabi olan alışverişlerimizi sadece maddiyata indirgeyip, küçük bir tebessümün, iki kelimeden oluşan selamın, hatırlamanın, hatırlanmanın hayatımıza kattıklarını göremez hale geldik. Yılın özel günlerinde yoksulların kapılarını çaldık fakat bu kişilere kalplerimizi kapadık ve indirgemeci bir yaklaşımla hareket edip onları küçümsedik doğal olarak verdiklerimizin hayatımıza hiçbir tesiri olmadı. İnsani ilişkilerimizi düzenleyen selamlaşma, hasbıhalleşme, ziyaretler ve kalbimize değen bütün alışverişleri gereksiz gördük ve hareket eden robotlara dönüştük. pushfn('ads'); BİZE NE OLDU Sabah vakti evinizden çıkıp işinize yetişmeye çalışırken onlarca asık yüzle karşılaşır ve bu görüntüleri kopyalayıp, kendileştirirsiniz. Gözlerinin feri gitmiş, yüreklerindeki sevgi kurumuş ve hareket eden nesnelere dönüşmüştür insanlar. Yüzünüze bakmazlar, konuşmazlar, selam vermezler kurulmuş bir saat gibi verilen görevi yerine getirir ve bu döngünün içinden bir türlü çıkamazlar. İnsan olduklarını unutmuş ve hareket eden nesnelere dönüşmüşlerdir. Duyguları donuklaşmış, gözlerinin feri kaçmış ve göğüslerinde biriken stresi atmak için kendilerine bir tebessümü dahi reva görmez hale gelmişlerdir. Canlı, cansız, renkli, renksiz her şey güne selamla başlarken eşref-i mahlûkat olan insanın ruhu ile bedeni arasındaki iletişimi kopmuş ve derin bir boşluk ortaya çıkmıştır. Bugün insanlar beşeri ilişkilerini ve dostluklarını sadece maddi ihtiyaçlar ekseninden sürdürdükleri için mevcut olan denge bozuluyor ve ruhsal sorunlar giderek artmaya başlıyor. Depresyon, panik atak, kaygı, stres ve öfke kontrol bozukluğu çağa damgasını vuruyor ve robotlaşan insanlar birbirlerini tehlike