"Hepimiz kadınız..."

Yanındaki 5-6 aylık bebekle kaldırımların üzerine uzanıvermiş kadın. Bir eli bebeğinin başının altında. Öbür eli öylesine yana bırakılıvermiş. Bebek ile arasındaki boşlukta iki beşlik, üç onluk. Kadın uyumuş numarası yapmıyor, hayır. Sanki çok uzaklardan İstanbul'a, taşı toprağı altın İstanbul'a vasıl olmuş ta İstanbul'un altından bellediği taşlarınınkaldırımının üstüne kendisini öylece bırakıvermiş.Yüz hatlarından, sırtındaki çiçek desenli basma entariden kız olduğu belli olan bebek annesinin kolu dünyanın en emniyetli yeriymişçesine uyuyor kaldırımda. Başka evlerde başka bebeklerin yatak beğenmez, ilgi beğenmez hallerinden habersiz. Gelip geçenler, bir iki dakikalığına bebeği seyretmeden edemiyor. Bebeğin yüzünde hâlâ cennet rayihası. Kaldırımın üzerindeki bebeği görenlerşaşkın bir ifade ile bir anlığına duruyor. Bir anlığına... Mütereddit. Daha dün gece TV'lerde dilenci operasyonunu seyredip bir günde kazandıkları parayı, sahip oldukları dairelerin sayısını duyduktan sonra Siz onlara para verdikçe onlar daha çok çocuğu sömürecek diye "bilinçlendirici" konuşmaları dinledikten sonra... Ülkemize gelmeye devam eden mültecilerin rakamsal karşılığını öğrendikten sonra Değil para, bakışlarını bile sakınıyorlar. Ama bu küçük bebek. Bu bebek..."Hiç utanmıyor musun şu küçük masum bebeği dilenciliğine alet edinmeye" diyor çizgili pantolonunu çizgili bir askıyla tutturmuş beyaz keçi sakallı adam. Adamın bağırışı bile kadını uyandıramıyor. Bir hastane odasındaki yoğun bakım hastası kadar dünyadan kopuk."Kadın inadına uyanmıyor, uyuyor numarası yapıyor, hesap vermemek için" diye konuşuyor hâki şortlu ikikadın. "Ama bebek de uyanmıyor!" diyor yanlarındaki tombiş küçük kız. Bebeğin, tıpkı annesi gibi yan tarafa uzattığı minik güzel ellerine bakıp, "Bir el bu kadar güzel olabilir mi" diyerek dokunmak istiyor. "Dokunma!" diye bağırıyor iki kadın birden.Tombik küçük kız "öpebilir miyim" diyor. "NeEE!" diye bağrışıpküçük tombik kızı adeta tartaklayarak uzaklaşıyorlar.Yumuk minik elli küçük bebeğin yattığı kaldırımların karşısındaki kaldırıma dik inen yolda, bir kadın yanında iki kızıile birlikte bir metre kare kadar bir yer üzerine yerleştirdiği kasaların üzerinebirkaç demet maydanoz dizmiş, müşteri bekliyor: "Bahçe maydanozu, demeti on, demeti on..." Güneş kafalarında lop yumurta pişirecek kıvamda. Kafalarından çok maydanozları düşünüyorlar. Kendilerinin bile ilk defa duydukları sesleriyle sırayla bağırmaya uğraşıyorlar. "Maydanoz, demeti on. Demeti on."Demetlerdeki maydanozların miktarı pazarın içinde satılanların neredeyse iki katı. Cömertçe bağlamışlar demetleri. Hepsini satsalar on liradan ne yapar Fırından ekmek almışlar,iki litrelikmarkası bilinmeyen gazozlardan bir gazoz. Gazozun yarısı bitmiş. İkinci bardak için "Karnınızı doyurmadan olmaz" diye itiraz ediyor anneleri. Güneşin gözünde bekleşiyorlar. Belli ki daha siftah bile edememişler. Genç kadın, birisi 10-12 yaşlarında öteki 5-6 yaşlarında olan kızlarının umudunu canlı tutmak için "Bakarsınız lokantadan gelirler, hepsini birden alırlar" diyor. İnanmaya çalışıyor ağzından çıkana. Kalbi pırpır. Ya zabıta gelirse. Ya maydanozlarını ayak altına alıpezerseKadınlar geçiyor önlerinden. Pazara bile makyajsız gitmeyen, süslü, bakımlı kadınlar... Pazar arabasını güçlükle sürükleyen, kemikleri ve kasları erimiş, kemikleri ve kaslarındanöte umutları tükenmiş, başka ülkelerde orta yaşını zevkle idrak eden ama bizim ülkemizde aynı yaştaçoktan ihtiyar olmuşkadınlar geçiyor.Ne şık bakımlı kadınlar bakıyor maydanozlara ne de emekliler, emekçiler. Şık kadınlar, gidecekleri tatili konuşarak,alacakları mayoyu tarif ede ede geçip gidiyor. Ötekiler, değil mi ki maaştan emekli oldular her türlü zevkten de emekli olması beklenenler, tencereye girecek, girmişken bir müddet öğün olacak bütçeye uygun sebzenin bu hafta hangisinin olacağını düşünerek ayaklarını yerden kaldıramadan ayakları ile birlikte pazar arabasını da sürüyerek gidiyor. Geçen hafta neredeyse yirmi cm büyüklüğündeki bamyalardan almışlardı ucuz diye. Dişlerinin kesmediği bamyaların ucuzluğu da bir işe yaramamıştı ya"Demeti on demeti on" diye bağırıyor kızlar, sivri topuklu parlak renkli terliklerin üzerinde sekerek yürüyen kadınlara özenerek baka baka...Park edilmiş iki arabanın arasına maydanozlarını koyan kadınöndeki arabalardan birinin kapısını, kızıl saçlı, ince, uzun kadının açmaya girişmesiyle endişeleniyor. "Hanımefendi" diyor endişe ile. "Aman dikkat et. Arabanı arkaya fazla ..." Cümlesini tamamlayamıyor bile. Öteki, mor camlı beyaz çerçeveli gözlüklerinin arkasından gözlerini taramalı bir tüfek gibi gezdiriyor kadının üzerinde. "Seni zabıtaya şikâyet etmediğime şükret. Buraya pazar açılır mı Pazar orda, git orda sat otlarını."Pazarda satmak için işgal parası vermesi gerektiğini, halbuki ta Gebze'den maydanozlarını getirmek için tren parasını zor bulduğunu nereden bilecek bu kadın. "Hepimiz kadınız" diyor mor gözlüklünün camın arkasındaki gözlerini bulmaya çalışarak."Hepimiz kadınız" lafını duyar duymaz mor gözlüklünün cinleri tepesine çıkıyor. Haddini bilmezin kendisiyle eşitlenmeye kalkışmasıyla çileden çıkıp inadına arkaya kaçırıyor arabasını. Maydanozların yanına koydukları gazoz şişesi arabanın altında kalıp eziliyor. Pet şişeden fışkıran gazoz maydanozları ıslatmasın diye can havliyle maydanozları topluyor kadın. Biraz önce kızlarının gazozdan birer bardakdaha içmelerine mâni oluşunu pişmanlıkla