Aklını firar ettirip, bedenini dansa kaldıranlar...

Kendisini mühim insan kategorisinde gören herkesin dilinde asılı duran şöyle bir cümle var: "Tarihe tanık olduğumuz şu günlerde yaşadığım için çok mutluyum."Tarihe tanık olduğunu zannetmek zavallı bir tesellidir, gündemi takip ettiğini düşünen biz faniler için.Kendisine dayatılan gündemler arasında, onu değil de bunu seçtiği için kendisini tanık gören kişi, esasında hanesinde olan bitenden bile bihaberdir çok defa.Dijital kültürün zihnimize taktığı gözlükler ile bizi hiç ilgilendirmeyecek "bilgi"ler üzerinden köleleştiriliyoruz. Ne ki kölelik bize gündem takibi olarak sunulduğu için kendimizi çağa tanık, sorumlu bireyler sanıyoruz.Oysa pek azımızın gündeminde "hakiki" gündem var.Hakiki gündem, küresel sermayenin gücüyle yurtları başlarına yıkılan milyonlarca insanın göçmen olması.Gazze halkının çoluk çocuk katledilmesi.6 Şubat 2023'ten itibaren yakınlarını, yuvalarını kaybedenlerin içlerindeki derin kuyu, yıkılan duvarlarla birlikte yıkılan istikballeri...Fakirlerin giderek daha fakir olması, orta halli insanların alım gücünün giderek düşmesi.Genç kuşaklara öncelikli olarak neyin öğretileceği, nasıl ve nerede öğretileceğinin bilinmemesi.Çocuklarımızı, matematik ve Türkçeyi (anadilinde okuyup anlamayı ve yazmayı) öğretemeden liseden mezun etmemiz.İki yakası bir araya gelmeyen velilerin, çocuklarını, devlet okullarının tekinsizliği korkusuyla aslında pek de bir şey öğretmeyen özel okullara hapsetmeleri. Yanlış anlaşılmasın, bütün özel okulları kast etmiyorum. Bütün devlet okullarını da. Velilerin zihnini ele geçiren bir korkuyu dile getiriyorum; "okul önü tekinsizlikleri" söyleminin velileri ne kadar tedirgin etmiş olduğuna dikkatinizi çekiyorum.Dikkatinizi çekiyorum dedim de... Beyhude bir cümle kurduğumu fark ettim sonra. Ahalinin dikkati pavyon dansında.Kemal Burkay'ın dizelerinden bir Sezen Aksu şarkısı alalım o vakit. "Hadi Gülümse""Belki şehre bir film gelir Bir güzel orman olur yazılarda İklim değişir, Akdeniz olur, gülümse"Şehre gelen bir film yok hepimizi gülümsetecek... Lakin ekranlara bir dizi film geliyor, gelen filme kimimiz ağlıyor, kimimiz aklımızı firari kılıp bedenini dansa kaldırıyor.Geçen hafta her vesile ile karşıma pavyon dansı çıktı.Dijital dünyada maruz kaldığımız her vidyonun bir pazarlama, bir manipülasyon hamlesi olduğunu asla unutmamamız gerekiyor.İşte ekrana gelen bir dizi, o diziden bir sahne, o sahneden bir elbise, o elbiseden...Uzayıp gidiyor pazarlama tekniği. "Ankara'nın pavyonları" ile tanışıyor ekran ahalisi. Bir salgındır başlıyor. Sosyal medyada her şey "o dans", "o elbise", "o dizi" üzerinden konuşuluyor. Böylelikle bir zamanlar tekinsiz olduğu bilinen "alem"ler, yeni imajlar eşliğinde hijyenik bir ortam olarak yeniden "pazarlanıyor"...Bir zamanlar dediğim, 40 yıl önce Uğur Dündar'ın ortaya çıkardığı fuhuş batağına düşürülüp pavyonlara satılan genç kızların dramı. Bütün Türkiye günlerce Soğukoluk'a satılan genç kızların hikâyesini konuşmuştu. Dün pavyonlara satılan kızların hikâyesi ile kahrolan Türkiye, bugün dizi promosyonu olarak "Ankara'nın pavyonları" ile "kaşık havası"nda oynuyor.Ekranlarda kadınların "pavyon dansı" öğrenmek için kurs aldığı haberleri servis ediliyor durmadan.Türkiye'nin kadınları, "Başörtülü bayanlar da geliyor" cümlesi eşliğinde "dansa davet" ediliyor.Şimdi tam da burada "Dansa Davet" romanından bahsetmek gerekiyor. Roman çarpıcı, yürek yakıcı bir salgını konu ediniyor.