Şükür ki Risale-i Nur var

Hatırlanacağı üzere Risale-i Nur'un birinci meselesi tahkiki imanı elde etmeye vesile olmasıdır. Zaten Üstad Bediüzzaman Hazretleri, "imanları kurtarmak için" çalıştığını ifade ve ilan etmiştir.Ne yazık ki bu önemli meseleyi bazıları anlamamış, bazıları da yanlış yorumlayıp 'pasiflik' olarak görmüştür. Oysa hakiki, sağlam ve sarsılmaz bir imanı elde edem adamı korkutmak, ürkütmek, sindirmek, inandığı değerlerden vazgeçirmek mümkün olur mu Yine hatırlanacağı üzere Bediüzzaman'ın çokça üzerinde durduğu bir konu da, 'büyük daire' olarak tarif ettiği 'dünya siyaseti' ile ara sıra ilgilenmek; asıl ilgi sahasının ise 'küçük daire' olarak tarif ettiği 'kalp, mide, hane...' dairesi olduğudur. Büyük dairede 'ara sıra küçük vazifeler' olabileceği, 'küçük dairede' ise devamlı ve büyük vazifeler vardır. (Ayrıntılar "Dördüncü Mesele"de okunabilir. Asa-yı Musa, s. 31) Risale-i Nur'un iman meselesi üzerinde çokça durması da her zaman merak konusu olmuştur. "İnandık, iman ettik. Her gün her gün tekrara ve bu meseleleri konuşmaya ne ihtiyaç var" diye dün de bugün de muhtemelen yarın da soranlar olacaktır. Bu gibi soruların cevapları da yine Risale-i Nur'da yer alıyor. Bir cevap şöyle: "Acaba bu yirmi sene zarfında iman-ı tahkikiyi pek kuvvetli bir surette bu vatanda neşreden Risale-i Nur olmasaydı, bu dehşetli asırda, acip inkılap ve infilaklarda bu mübarek vatan, Kur'ân'ını, imanını dehşetli sadmelerden tam muhafaza edebilir miydi Her neyse..." (Sikke-i Tasdîk-i Gaybî, s. 189) "İnandık, tehlike geçti" diye düşünmenin doğru olmadığını şu izahtan da anlayabiliriz: "İman, yalnız icmali ve taklidi bir tasdike münhasır değil; bir çekirdekten, ta büyük hurma ağacına