Siyasette dil yarası

Hangi işte olursa olsun kaba söz ve davranışların uzun dönemde kimseye bir faydası olmadığını tarih bize öğretmiş olmalı. Esasında ecdadımız bunu özlü sözlerle kayıtlara geçirmiş ve "Keskin sirke küpüne zarar" demiştir. Buna rağmen tarihten ibret almayıp kem sözler sarf etmeye devam etmek büyük bir hata değil miBu noktada siyasetçilerin daha büyük bir sorumluğu vardır. Siyasetçilerin ekseriyetle 'taraftarları' olduğu için çok daha dikkatli davranmak ve millete 'güzel örnek' olma sorumluluğu da vardır. Sokakta ya da kahvede iki kişinin ağız dalaşı yapması ve hatta kavgaya tutuşmaları sadece o kahvenin ya da o mahallenin huzurunu kaçırabilir. Fakat idarecilerin ve siyasetçilerin kendi aralarında yapacakları sert tartışmalar 'iki kişi arasında' kalmayıp bütün bir memlekete yayılma istidadı gösterebilir. Böyle hatalar geçmiş yıllarda da olmuş, şimdi de oluyor. Ve böyle sert tartışmaların ekonomik ve siyasi bedelini maalesef bütün bir millet olarak ödüyoruz. Hatırlamak lazım ki bir dönem 'fırlatılan bir anayasa kitapçığı' sebebiyle büyük bir ekonomik kriz patlak vermiş ve Türkiye fukaralığa sürüklenmişti. Elbette böyle hadiseler bardağı taşıran damla mesabesindedir, ama zaten önemli olan bu damlaların birikmesine fırsat vermemek değil mi Siyasetçi ve idarecilerin birbiriyle kavga edercesine sert ve kırıcı konuşması yanlış olduğu gibi, sükunet tavsiyesi yerine tartışmaları alevlendirmek de ayrı bir hatadır. Maalesef, son zamanlarda yapılan yanlışlardan biri de budur. Bir siyasetçi bilerek ya da bilmeyerek yanlış bir beyanda bulunduğunda, eşi, dostu ve arkadaşları "Bu konuda hatalısın. Sert üslup siyasetçiye yakışmaz. Bir düşünüp bin konuşalım" demek yerine; "Yanındayız. Ne dersen alkışlarız. Ne yazsan altına imza atarız" benzeri sözler sarf etmeyi tercih ediyor. Bu tavrın, "yangına körükle gitmek"den bir farkı