Ramazan'a dair söylenmedik bir şey kaldı mı ki söyleyelim

Her Ramazan oruç edebiyatı yapıyoruz ama sanıyorum bunda zorlanıyoruz. Kendimizce teşbihler, temsiller, maneviyat çıkarsamaları yapmaya çalışıyoruz. Çoğu belki de yapmacık, işin hakikatiyle uyuşmayabilir. Ey oruç, tut beni gibi sloganları tekrarlarız. Sezai Karakoç gibi orucun ruhundan söz edenler de var. Öylelerinin anlatımında da yine belki biraz edebiyatın gücü hakim.Geçmişi şöyle bir taradım, ulemamızın yazdıklarına baktım. Gördüm ki orucun maneviyatı konusunda yaşayarak ilk yazanlardan birisi Gazali. "Esrâru's-savm" yani orucun sırları diye bir kitapçığı var. Sonra İzz bin Abdisselam, İbn Receb el-Hanbeli, İbn Hacer, nihayet İmam Rabbani, Şah Veliyyullah Dehlevî ve Bediuzzaman gibi âlimler işin ruhunu yakalamışlar. Çünkü söylediklerini belki de fazlasıyla yaşamışlar. Bu işin edebiyatı da güzel ama edebiyatla anlatılan oruç yine de avam orucu olmanın öteye geçmez.Gazali ve onu izleyenler orucu üç dereceye ayırırlar:1.Avam'ın orucu: Yeme içme ve cinsel ilişkiden, yani sadece orucu bozar dediğimiz şeylerden uzak durarak tutulan oruç. Bu orucun halis Allah için olmasında bazen şaibe bulunabilir. Çünkü biraz Allah için, biraz sağlık vb. şeyler için tutulmuş olabilir. Yani sadece birisi olsaydı kişi belki de tutmayacaktı. Bu da elbette oruçtur. Herkes önce avamdır, sonra nefsinin duygularını eğiterek havas seviyesine yükselir ve havas orucu tutmaya başlar.2.Havassınseçkinlerin orucu. Birinciyi yapar ama ayrıca bütün organlarına da oruç tutturur. Dilini gıybet, yalan, alay gibi ahlaki çirkinliklerden, kulağını bunları ve diğer münkerleri dinlemekten, gözünü haramlara bakmaktan, diğer organlarını yaratılış gayeleri dışına çıkmaktan korur. Resûlüllah (sa) buyurur ki, "Nice oruç tutanlar vardır ki, orucu sadece aç ve susuz kalmaktan ibarettir".3.Havassu'l-havas seçkinlerin de seçkinlerinin orucu. Bunlar ilk ikisiyle birlikte kalplerine de sahiptirler, kötülükleri kalplerinden dahi geçirmezler. Mümin bu basamaklarda sürekli yükselmeyi hedeflemelidir.Bu duygularla sözünü ettiğim kaynakları yeniden gözden geçirirken dikkatimi çeken hususlardan biri şu oldu: Biz insanlara sahura kalkın, iftarı erken yapın, çok yemeyin, çok Kurân-ı Kerim okuyun, mukabele dinleyin derken belki de onları pasifleştirmiş ve avamlığa razı etmiş de olabiliriz. Tabii ki bu söylenenler önemlidir, ama İslam'ın emir ve yasakları kişilerin seviyesine göre değişir. Biri için en önemli şey, sakin bir mekâna çekilip zikirle meşgul olmak iken diğeri için bu bir görevden kaçma sayılabilir. Bu kadarı ile kalırsa oruç bir bakıma avamın orucu olur.Oysa yapabilenlerin yani bir derece havastan olanların sahada olmaları daha önemlidir. Dünyanın her yerindeki muhtaçlara yardım ulaştırmak, iman ve ahlak krizleri yaşayanların imdadına koşmak, bunun için gerekli iş birliği, bilgi ve beceri donanımını kazanmak, ders halkaları kurmak İşte bizim daha çok muhtaç olduğumuz böyle bir oruç olmalıdır. Kısaca Ramazan'ı hayata aktarmaktır.Eskilerde