Osmanlılar 14. yüzyılda Balkanlar'a girmiş, 15. yüzyılda Konstantinopolis'i fethetmiş ve 16. yüzyılda Viyana kapılarına dayanmış, uzun süre Avrupa'nın korkulu rüyası olmuşlar. 17. yüzyıl sonlarında bu atılımlar yavaşlar.
18. yüzyılda Avrupalılar Doğu'nun kültürünü incelemeye başlar. "Turquerie" (Türk işleri), işte bu koşullarda ortaya çıkmış bir kültür ve sanat akımıdır. Yalnız Turquerie değil, bu dönemde birbirinin benzeri başka akımlar da vardır. Batı, yüzünü Doğu'ya dönmüştür: Oryantalizm (Şarkiyat), Egzotizm, Afrikacılık, Primitivizm (İlkelcilik) gibi akımlar Avrupalıların merakını uyandırmaktadır.
18. yüzyılda müzik dalında Türk müziği etkisiyle en çok yapıt besteleyen Wolfgang Amadeus Mozart'tır. Türk renklerini, yapıtlarında kullandığı vurmalı sazların özellikleriyle, "Mehter" müziğinin sonoritesinden (ses gürlüğü) almıştır. Sonat, konçerto, opera ve bale yapıtlarında da Türk vurmalı çalgılarını ya da diğer sazlarla yarattığı vurmalı karakteri aktarmıştır. Mozart'ın Türk müziğine ilgi duymasının nedeni arkadaşı Angelo Soliman'ın anlattıklarından; hem de kendinden önceki dönemde yaşamış ve Osmanlı'nın vurma sazlarını kullanmış olan Gluck ve Handel gibi bestecilerin etkisindendir.1772'de bestelediği "Lucia Silla" operasının bale sahnesinde kullandığı motifleri, K.219 Keman Konçertosu'nun Rondo bölümünde yinelemiştir. 1775 de yazdığı ve "Türk Konçertosu" olarak bilinen bu yapıtın finalinde çifte ritim kurgusunda yarattığı marşı zarif bir rondo ile birleştirir. "Zaide" operası K.344 (1779), "Saraydan Kız Kaçırma" operasının ilk şeklidir. K.331 (1778) La majör piyano sonatının son bölümü "Alla turuca" başlığını taşır. Hepimize tanıdık olan bu müzikte sol el bir mehter davulunun tokmak vuruşunu tuşlarda yansıtır. Sağ el de mehterdeki zillerin tınısında ince bir ezgi çalar. "Saraydan Kız Kaçırma" operası K.384 (1782) "komik opera" niteliğinde üç perdelik bir oyundur. Osmin tiplemesi, eski bir İstanbul yalısında geçmesi, davulların ve zillerin yarattığı Mehter bandosunun sesleri, bu yapıtı da "Türk Operası" olarak ünlendirmiştir.
MEHTER Hİ GERİ ADIM ATMAZBir zamanlar mehter müziğini incelemiştim. Mehterhanlarla görüşmüş ve onların iç disiplinlerini öğrenmiştim. Sadece bir tören için hazırlanmıyorlar, her gün kendi aralarında prova yapıyorlardı. Bana sazlarını tanıtmışlardı. Üflemeli ve vurmalı. O gün çok önemli bir şey daha öğretmişlerdi: Mehterin iki öne bir geri adım attığına dair yanlış bir bilgi olduğunu. "Mehter hiçbir zaman geri adım atmaz. Üç adım attıktan sonra sağa ve sola dönerek bedeninin cesametini (heybetini) gösterir. Ama hep ileri gitmektedir."