Geçen hafta "GoodLife Travel Elite Club, Müzik Gezileri" içinde Hamburg ve Bremen'i kapsayan bir kültür ve sanat programına katıldım. Eski dostum Serhan Bali çok uzun zamandır bu tür gezileri düzenler. İki yıldır Goodlife Travel adlı turizm şirketinin kurucu ve yöneticisi Selim Onart ile birlikte tur lideri ve müzik danışmanı olarak yurtiçinde ve yurtdışında bu gezileri sürdürüyorlar. Günbegün giderek popülerleşen gezilerin düzenli katılımcılarıyla kocaman bir aile oluşmuş. Gezilerin özelliği yalnız yeni yerler görmek, yeni yemekler tatmak değil. Bunlar aslında kültür gezileri. Bu kez ünlü liman şehri Hamburg'a gidiyorlardı. Serhan'a "Beni de götürsene" dedim ve 18 kişilik gruba katıldım.
Gezi başladığı anda sanki başka bir planete ışınlanmıştım. Amaç sadece konserlere katılmak, ünlü sanatçıları dinlemek de değildi. Her etkinlik öncesinde Serhan'ın açıklamalarıyla bestecilerin yaşadığı zamanlara uzanmak; eski bir kiliseyi gezerken Johann Sebastian Bach'ın oradaki orgu çalmış olduğunu öğrenmek de heyecan vericiydi. Otelimizin hemen her yere yürüme mesafesinde olması çok önemliydi. Hamburglular J. Brahms, G. Mahler, Bach'ın oğullarından Karl Philipp Emmanuel Bach, Mendelssohn ve Hasse gibi Hamburg'da doğmuş ya da yolu Hamburg'dan geçmiş besteciler adına mini müzeler açmışlar. Bestecinin nota yazısından mektuplarına, aile fotoğraflarından yaşadığı çağın özelliklerine, çalgılarına kadar nice ayrıntı sergilenmiş.
İkinci akşam, belki de yaşamım boyunca tanık olduğum en kusursuz akustiğe sahip bir ortamda, görkemli NDR Elbphilarmoni Orkestrası'nı 2 bin 100 kişilik büyük salonundaki konseri daimi şefleri Alan Gilbert yönetiyordu -çok önemli değil belki ama- baştan sona önünde partisyon yoktu. Yıllar önce, İş Sanat'ta gencecik bir çocuk olarak dinlediğim piyanist Daniil Trifonov solistti. O zaman saçları yüzünü örtüyor ve çalarken su gibi ter döküyordu. Şimdi büyümüş, saçları yer yer dökülmüş. Ve yorumu daha da olgunlaşmış, derinleşmiş. Programda izlenimci yapıtlar sıralanmıştı: Maurice Ravel'in sol major Piyano Konçertosu; Claude Debussy'nin La Mer (Deniz) başlıklı senfonik şiiri, Ravel'in Daphnis ve Chloe başlıklı senfonik şiiri. Trifonov ilk bölümde ayağa kalkıp piyanonun tellerini yerleştirmeye çalıştı. Ve birden şefe dönüp bir şeyler söyledi. Sonra bize de açıkladılar: Piyanonun son akordu yapılırken tizlerdeki bazı notalar açıkta kalmıştı. Trifonov sahneye çıktığı gibi, aynı hızlı adımlarla sahneden çıktı. Beş altı dakika içinde bir başka piyano getirilmişti sahneye. Ve birinci bölümü baştan aldılar. Sahnedeki mükemmel yorumdan, kusursuz akustikten söz ettik, bir de izleyicinin ne denli üst düzey olduğuna değinmeliyiz: Bölüm aralarında alkışlamayı bırakın, çıt çıkmıyordu. Böylece seslendirilen izlenimci yapıtların puslu ortamındaki bütünlük bozulmuyordu.