Evliliğin gizli ortağı anne bağımlılığı

Evliliklerde en büyük sınav bazen iki kişi arasında değil, kayınvalideyle yaşanıyor. Annesinden kopamayan erkekler eşlerini ikinci plana iterken, kadınlar yetersizlik, kırgınlık ve yalnızlık duygularıyla baş başa kalıyor

Sevdiğiniz adamla evleniyorsunuz. Hayalleriniz var; birlikte yuva kuracaksınız, birbirinize yoldaş olacaksınız. Ama gün geliyor fark ediyorsunuz ki, hayatınızdaki en büyük 'rakip' başka bir kadın değil, kayınvalide. Daha doğrusu eşinizin annesi. Kadınların dilinde bu durumun çok net bir tarifi vardır: "Ben onun karısı değilim sanki. Onun gerçek eşi annesi gibi" Belki siz de bu cümleyi duydunuz ya da yaşadınız. Çünkü bu, toplumumuzda çok yaygın bir durum. Erkekler bunu çoğu zaman görmez, hatta 'abartıyorsun' diye geçiştirir. Ama kadın için bu, yavaş yavaş içten içe kemiren bir yaraya dönüşür: "Bana mı aşık, yoksa annesine mi"


KOPULAMAMIŞ BİR BAĞ
Bir çocuk doğduğunda ilk bağı annesiyle kurar. Anne kokusu, sesi, ilgisi çocuğun dünyadaki ilk güven duygusudur. Bu çok normaldir. Ama çocuk büyüdükçe anneden yavaş yavaş ayrışması, kendi ayakları üzerinde durmayı öğrenmesi gerekir. Sağlıklı büyüyen erkek annesini sever, sayar ama bir gün kendi hayatını kurar. Evlenince annesine değil, eşine yaslanır. Kararlarını eşine göre verir. Ama bazı erkekler bu ayrışmayı başaramaz. İçten içe hâlâ 'annesinin çocuğu' gibi kalır. Kocaman adamdır, iş kurar, ev alır ama hâlâ annesinin onayına muhtaçtır. İşte kadınların 'annesine aşık' diye tanımladığı şey aslında budur: kopamamış, bağımlı bir bağ.

HAYATTA HEP KARŞILAŞIRIZ
Şimdi biraz gözünüzün önüne getirin. Belki tanıdık gelecek: Sabah işe gitmeden annesini arar, öğlen arar, akşam arar, gece yatmadan arar. Kadın der ki: "Benimle bu kadar konuşmuyor." Tatile gidilecekse, eşine değil annesine danışır. Hatta bazen eşine değil annesine sürpriz yapar. Kadının yaptığı yemeği beğenmez, "bizim annem öyle yapmaz" der. Annesi kapıyı çalmadan eve girer, hatta bazen çiftin tartışmalarına kadar karışır. Erkek buna ses çıkarmaz, "annem işte" der. Bütün bu örnekler, kadınların kafasındaki o soruyu büyütür: "Benimle mi evli, yoksa hala annesinin çocuğu mu"


BU DURUM AŞK DEĞİL
Halk arasında 'annesine aşık' denir ama aslında bu aşk değildir. Bu, sağlıklı kopamamaktır. Yani adam, annesini bırakıp kendi hayatını kuramamıştır. Gerçek aşk; eşini seçmek, onunla hayatı paylaşmak, kendi kararlarını onunla vermektir. Annesine bağımlı erkek ise eşini hayatının merkezine koyamaz.

TÜRKİYE'DE NEDEN BU KADAR YAYGIN
Çünkü bizim kültürde erkek çocukları çoğu zaman 'özel' büyütülür. Oğlan evladına daha çok değer verilir, "kuzum, paşam" diye büyütülür. Anne, oğlunu hayatının merkezi yapar. Baba çoğunlukla geri planda kalır. Böyle olunca erkek, büyüse bile annesinin gözünde hâlâ 'küçük çocuk 'tur. Evlenince bile anne "oğlumu kimse benden alamaz" duygusunu taşır. Erkek de bu bağı kıramaz.


BENİ SEVİYOR DÜZELİR DERİZ
Böyle bir ilişkide kadın, önce sabreder. 'Seviyor, düzelir' diye düşünür. Ama zamanla şunları hissetmeye başlar:
YETERSİZLİK: "Ne yaparsam yapayım annesi gibi olamayacağım."
DEĞERSİZLİK: "Onun gözünde hep annesi başta, ben ikinciyim."
YALNIZLIK: "Eşim yanımda ama ruhu annesinin yanında."
KIRGINLIK: "Ben onun karısı değil miyim Bu evde neden üçüncü kişi gibiyim" Bu duygular birikir, birikir ve bazen ilişkiyi kopma noktasına getirir. Çünkü kadın kendini eş değil, rakip gibi hissetmeye başlar.


EŞLERİN SORUNU DEĞİL TOPLUMUN YANSIMASI
Buradan bütün annelere sesleniyorum: Çocuğunuzu sevin, koruyun ama bırakın birey olsun. Oğlunuza ömür boyu 'küçük paşam' gibi davranırsanız, o da büyüyünce eşine 'adam' gibi davranamaz. Ve bütün kadınlara sesleniyorum: Sevdiğiniz adamın annesine saygı duyun ama gölgesinde yaşamayı da kabul etmeyin. Siz değerli, eşsiz ve biriciksiniz. Bunu asla unutmayın. Aslında yazdığım her şey sadece 'eşlerin sorunu' değil, aslında bir toplumun aynasıdır. Bir erkek annesinden kopamazsa, o sadece kendi hayatını değil, evliliğini, çocuklarını ve hatta geleceğin aile yapısını da etkiler. Çünkü biz şunu unuturuz: Evde huzur yoksa, çocuk da huzursuz büyür. Çocuk huzursuz büyürse, toplumda huzur aramak boşunadır. İşte bu yüzden mesele yalnızca 'anneye düşkün koca' meselesi değildir, bu mesele sağlıklı bireyler yetiştirme meselesidir. Buradan herkese sesleniyorum: Kadınlar, eşinizi seçerken sadece sizi sevmesine bakmayın, annesinden ne kadar ayrışabilmiş, kendi kararlarını ne kadar verebiliyor ona da bakın. Erkekler, eşinizden sadece fedakârlık beklemeyin, önce kendi yetişkinliğinizi tamamlayın. Anneler, oğlunuzun hayatına yön verirken bir adım geri çekilin, çünkü her aşırı müdahale aslında ona kötülük yapar.