İnsan olmak bir çiçek meselesi

İnsan bazen kendini en iyi bir başka insanda değil, bir çiçekte tanır. Sessizce büyüyen, konuşmadan anlatan, varlığıyla hissettiren çiçekler… Belki de bu yüzden bir saksının başında durup uzun uzun bakarız onlara; çünkü orada bize ait bir hâl vardır.

Her çiçek farklıdır. Aynı toprakta, aynı güneş altında yetişseler bile renkleri, kokuları, dayanıklılıkları birbirine benzemez. İnsanlar da böyledir. Aynı şehirde büyüyen, benzer hayatlar süren insanlar bile hayata bambaşka pencerelerden bakar. Kimi kalabalıkta açar, kimi sessizlikte. Kimi ilgiyle güçlenir, kimi kendi hâline bırakıldığında.

Çiçekler aceleye gelmez. Onların bir büyüme süreci, bir sabrı vardır. Tohumdan filize, filizden tomurcuğa uzanan yol zaman ister. İnsan da zamana muhtaçtır. Kendini tanımak, yaralarını sarmak, hayata karşı durmayı öğrenmek hemen olmaz. Erken açması beklenen bir çiçek nasıl narin kalırsa, erken olgunlaşması istenen insan da kırılgan olur.

Bakım meselesi belki de benzerliğin en can alıcı noktasıdır. Bir çiçek ilgi gördüğünde canlanır; susuz bırakıldığında yavaş yavaş solar. İnsan da böyledir. Sevgi, anlayış ve değer görmek insanın ruhuna su gibidir. Bazen tek bir güzel söz, ihmal edilmiş bir kalbi yeniden hayata döndürebilir. Çünkü insan, fark edildiğini hissettiğinde güçlenir.

Her çiçeğin açma zamanı vardır. Kimi baharı sever, kimi yaz sıcağında kendini gösterir. Geç açan çiçekler de en az erken açanlar kadar güzeldir. İnsanların hayat yolculuğu da böyledir. Kimileri erken başarır, kimileri yolunu geç bulur. Ama geç gelen başarı da, geç gelen mutluluk da değerinden hiçbir şey kaybetmez.