Gelişmekte olan ülkelerde, Devletin piyasaya müdahalesinin temel gerekçelerinden birisi de; piyasada oluşan rekabet eksiklikleri ve toplumda talebi artan "sosyal devlet anlayışı"dır.
Sosyal devlet anlayışı, sosyal politikalar uygulayarak toplumsal refahı artıran gelir dağılımında aşırı bozulmayı önleyen bir devlet anlayışıdır.
Devlet sosyal harcamaları artırılması, sosyal güvenlik kapsamının genişletilmesi, devletin bedava eğitim ve sağlık hizmeti yapması gelir dağılımını düzeltici etki yapar. Ayrıca devletin dışsallıkları da yönetmesi gerekir.
Bir ülkede üretim ve tüketimden doğan dış maliyetler, eğer devlet tarafından kontrol edilmezse, toplumda gelir dağılımının bozulmasına yol açar. Türkiye 'den iki örnek verebilirim.
1985 yılıydı. Büyük çekmecede Mimar Sinan köprüsünden geçince Silivri tarafında Mimar Sinan mahallesinde yapılaşma yoktu. Tarlalar vardı. Köprüden geçer geçmez sağ tarafta Akçimento fabrikası vardı. Fabrikanın bacasına filtre takılı değildi. O yaz yine o yıllarda zamanın en büyük tirajlı gazetesi Günaydın gazetesine o yöreden bir grup insan geldi. Resim çekmişler. Yanık buğday tarlalarını gösterdiler. Benim yazlıkta Silivri tarafındaydı. Erken çıktım. Gerçekten etraf beyaz bir toz örtüsü altındaydı. Mimar Sinan Mahallesinde Tarlalarda da buğday başakları yanmıştı.
Fabrika sahibi işletme, filtre maliyetinden kaçınmıştı. Ürünü daha ucuza mal ediyordu. Ama satarken piyasa fiyatından satıp yüksek kar elde ediyordu. Bu maliyet halka yansımıştı. Zira halk ürün geliri azalmıştı.
Bu örnekte Normalde devletin çimento fabrikasını filtre takmaya zorlaması ve Filtre takılıncaya kadar ortaya çıkan köylünün zararını da fabrikadan ceza olarak alıp bütçe aracılığı ile köylüye tazminat olarak dağıtması gerekirdi.
Bir başka örnek, Türkiye'de 2010 yılından beri yapılan, kamu-özel işbirliği anlaşması yoluyla yapılan yatırımlardır. Bu yatırımlar yap-işlet -devret modeli ile devletin yatırım yaptırmasına benzemez. Kamu – Özel İşbirliği anlaşmasında devlet müteahhide talep garantisi vermekte ve ayrıca müteahhidin dış kredisine kefil olmaktadır. Köprülerden ve karayollarından geçiş sayısı garantisi, hastanelerde hasta garantisi vermektedir.
Her yılın bütçesinden bu garantiler için yüksek meblağlar ödeniyor. Bütçe vergi gelirleri ile finanse ediliyor. Bu demektir ki arabası olmayıp, vergi verenlerden arabası olup bu köprü ve yolları kullananlara bütçe yoluyla gelir transferi yapılmaktadır. Bu da gelir dağılımını bozmaktadır. Eğer bu yatırımlar yap- işlet devret modeli ile verilmiş olsaydı, talep garantisi olmadığı için yalnızca yolu kullananlar köprü veya yol parasını da ödeyecekti. Yada doğrudan devlet yapmış olsaydı, köprü ve yol gelirlerini kamu harcamalarında kullanacaktı ve vergi gelirleri hizmet olarak topluma dönecekti.