Tekkenin, dergâhın eşiğinden giremeyecek sözler

İsmailağa Camii'nde cemaatin hocaları ile yaptığımız söyleşi ve yapılan açıklamalar ses getirdi. Gazetecilerin İsmailağa'ya davet edilmesi başlı başına haberdi zaten. Geçtiğimiz perşembe günkü yazıda, basın toplantısından detayları bugün yazacağımı ve bu arada İsmailağa'ya davet edilen meslektaşlarımın yazılarının da ilgiyle takip edilmesi gerektiğini belirtmiştim.Aydın Ünal, İsmail Kılıçarslan, Yücel Koç, Nevzat Çiçek, Nedim Şener, Kenan Kıran, Hasan Basri Akdemir ile Osman Ateşli'nin mecralarında yayınladığı yazı ve haberler çokça konuşuldu.Nevzat Çiçek'in Independent Türkçe'de yer alan "30 başlıkta İsmailağa'da neler oluyor" başlıklı analizi, İsmailağa hocalarının yaptığı açıklamaların yorum katılmamış özetiydi. Tarihte ilk olan görüşmeyi, akşamında TVNET'teki 'Siyaseten' programında ele almıştık. Sonrasında Aydın Ünal da İsmail Kılıçarslan da dolu dolu ikişer yazı kaleme aldılar.Cübbeli Ahmet Hoca'nın eleştiri okları da haliyle üzerimizde oldu. Kürsüden adlarımızı vererek, İsmailağa hocalarının toplantısına katılmamızı bilindik üslubuyla tahkir etmeye çalıştı. Zaten bekliyordum. Lakin üzerinde durmayacağım. Çünkü ortada sadece İsmailağa Cemaati'nin değil, diğer cemaatlerin de toplum nezdindeki itibarının söz konusu olduğu bir büyük mesele var. Mevcut tartışmaların kürsü-köşe atışmasıyla hem gölgelenmesini hem de ehemmiyetinin zayıflatılmasını istemem. Asıl söylemek istediğimi ise en sonda dile getireceğim.Salih Topçu, Abdullah Kılıç ve Muhammed Fatih Ustaosmanoğlu hocaların açıklamalarından dört hususu özellikle not almıştım; medrese-tekke geleneğinin devamı, ticaret ile ilişkileri, devlette yer alıp almamaları ve İsmailağa ile özdeşleşen kıyafet meselesiAktaracaklarım kapalı yapılarak olarak bilinen cemaatler cephesinden şeffaflık örnekleri aynı zamanda.TEKKE TARAFI DEVAM EDİYORİsmailağa her ne kadar "cemaat" olarak anılsa da tekke tarafı devam ettirilmiş. Hizmetlerini, medrese eğitimleri dâhil kanunlar gereği, bir dernek ya da vakfın bünyesinde sürdürmüşler. Başta İstanbul olmak üzere, Anadolu ve yurt dışında çok sayıda medreseleri varmış ve buraların bir kısmında, "uzmanlaşma" eğitimleri de veriliyormuş. Abdullah Kılıç hoca İsmailağa'daki eğitim sistemi ve talebelerin geçtiği süreçleri şöyle anlattı: "Buralarda, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın resmi kurslarında Kur'an-ı anlamaya, Arapça gramer ve diğer ilimlerle alakalı ne okutuluyorsa aynı şeyler okutuluyor. Medreselerden icazet alan talebelere İsmailağa'nın merkezinde sınav açıyoruz. Kazananlar 'tekâmül medresemizde' 2 yıl eğitim alıyorlar. Sonra da ihtiyaca binaen, yurt içinde ve yurt dışında; kimi ilim okutmak kimi de medresenin başına veya ikinci hoca olarak gönderiliyor. Tekâmül (olgunlaşma-gelişim) medresesinde ilmi anlamda gelişmeye çok daha elverişli olan kardeşlerimizi de seçiyor, ihtisas sahibi yapıyoruz.""TİCARETHANE DEĞİLİZ, AKARIMIZ YOK"Tekke ve zaviyelerin 1925'te kapatılmasından sonra tarikatlar yok olmadı. Baskı ve zulümlere rağmen irşad faaliyetlerini, dernekleşme ve vakıflaşma gibi dolaylı yöntemlerle sürdürdüler. Ancak günümüzde cemaatlerin ekonomik yönleri ve ticari faaliyetleri hep tartışma konusu oldu. İsmailağa Cemaati hocaları, ticaretten uzak durarak bugünlere geldiklerini özellikle vurguladılar. Türkiye'deki en geniş ihvana mensup bir cemaat, hizmetlerini hangi mali güçle sürdürüyor pekiİsmailağa'nın merhum şeyhi Mahmud Efendi'nin yıllardır çok dikkatli davrandığını ve "Biz bir tekkeyiz, ticarethane değiliz. İnsanlar bize yardım edecektir, bu iş böyle yürüyecektir" dediğini aktaran hocalar şu detayları da verdiler: "İsmailağa Vakfı'nın bir hanı, hamamı, ticari bir işletmesi yok. Herhangi bir akarı yoktur. Yayınevimiz var. Yayınevimiz de birçok kitabı öğrencilere ücretsiz vermek zorunda. İnsanlar, zekât ve sadakalarını vermiştir, biz de bağışları gerektiği gibi kullanarak hizmetleri bugüne getirdik. Mali ve siyasi anlamda hiçbir bagajımız yoktur. Son derece açık, net