Bize değilse de size

Sayılı günler yine geçti ve Hicri 1445 yılının Ramazan ayını nihayete erdirdik. Yeni bir bayrama eriştik hamdolsun. Ramazan ayının son günlerinde, cemaatle kılınan teravihlere eşlik eden ilahilerde "merhaba merhaba şehri sıyam merhaba" cümlesinin yerini "elveda elveda şehri Ramazan elveda" cümlesi aldığında hepimize bir hüzün çöker. Gözlerimiz yaşarır. Bir sonraki Ramazan'a çıkıp çıkamayacağını, ömrünün bir Ramazan ayını daha karşılamaya yetip yetmeyeceğini bilemez kimse. Bin aydan hayırlı Kadir Gecesini içinde barındıran bu rahmet ayından hissemiz ne kadar oldu, hakkıyla eda edebildik mi, kendimizden davacı mı ettik yoksa bizden razı şekilde yolcu edebildik mi sorgulamaları da vardır üzerimizde. Bu hal her Ramazan ayında her müminin kalbinde tekrarlanır. Ancak özellikle son iki yıldır sarsıcı ve yakıcı acılar da eşlik ediyor kutsal ayımıza. Geçtiğimiz yıl büyük bir depremle sınandık ülke olarak. Milyonlarca insanımızı evinden yurdundan eden afetten günler sonra gelmişti Ramazan. Binlerce kayıp verilmişti ve onsuz, onlarsız ilk Ramazan ayına çadırlarda, konteyner kentlerde girilmişti. Bir yıl önce evlerinde; aileleri ve misafirleri ile iftar açan binlerce kişi ya evlerini ya sevdiklerini kaybetmişti ya da Ramazan coşkusunun en güzel yaşandığı tarihi şehirlerin sokakları, meydanları ıssız bir karanlığa gömülmüştü. Büyük bir acı eşlik etmişti dört gözle beklediğimiz Ramazan ayımıza.Zaman en büyük ilaçtı ve bir kez daha yaralar kabuk bağladı. 'Önümüzdeki Ramazan çadırda değil de evlerimizde oluruz inşallah' dualarına sarıldı depremzedeler. Hayaller, temenniler, beklentiler ve yenilikler Derken geride bıraktığımız Ramazan'a eriştik. Her Ramazan ayında İsrail'in bir bahane ile Filistin'e saldırmasına, Mescid-i Aksa'da yasaklar uygulayıp, Müslümanlara eziyet etmesine, baskınlarına alışkındık. Gazze de mutlaka saldırıya uğrar, yüreğimiz ağzımızda olaylar büyümeden bitse diye beklerdik. Fakat bu yıl hepsinden farklıydı. Ekim ayından bu yana yaşananlar Filistin'in acı, sürgün, katliam dolu tarihinde bile benzeri görülmemiş boyutlara ulaştı. Yaşanan soykırım atom bombası atılmışçasına yok edilmiş mahalleleri vurmadı sadece. Bombardımanla yok etmek yetmedi bu kez İsrail'e. Zaten her yönden abluka altında olan Gazze, tanklarla kuşatıldı. Hastaneler, okullar, kendi şehrinde mülteci olmuş, defalarca yerinden edilmiş, gidecek hiçbir güvenli nokta bulamayan siviller hedef alındı. Gazze fiili olarak ikiye bölündü ve zaten normal şartlarda da abluka altında olduğundan dışarıdan yardım girmeden yaşamın devam edemeyeceği bu şehre bütün giriş çıkışlar durduruldu. İnsani yardım tırlarının girişine izin verilmedi ve açlık baş gösterdi. Milyarlarca Müslümanın kutsal ibadet ayında, günün belli saatlerinde aç kalarak geçireceği bu günlerde açlıktan ölmüş bebeklerin görüntülerini gördük. İftar sofralarının şenlikli görüntülerine havadan atılan ve denize düşen yardımları alabilmek için boğulan gençlerin gölgesi