Ne Boşnaklar ne de Türkiye "eskisi gibi"!

Geçtiğimiz hafta, bir grup gazeteci ile Saraybosna Kantonu Turizm Birliği'nin davetlisi olarak Saraybosna'daydık. Saraybosna'nın kış turizmi potansiyelinin tanıtımı için buradaydık. 1984 yılında düzenlenen Kış Olimpiyat Oyunları'na ev sahipliği yapan Bjelasnica, İgman ve Trebevic Dağları'na çıktık. Yenilenmiş, geliştirilmiş kayak tesislerini görünce; Avrupa'ya kış tatiline giden Türk turistlerin yeni rotası kesinlikle Saraybosna'nın eşsiz güzellikteki dağları olmalı diye düşündük, notlar aldık, haberler yaptık.Bu, Bosna'ya ikinci gidişimdi. İnsanın kendisini evine gelmiş gibi hissetmesi, her şeyin çok tanıdık olmasının yanında birçok yeni bilgi de edindim. En büyük şanslarımızdan biri, Visit Sarayevo'nun görevlendirdiği tercümanımızdı. Bosna Hersek Turizm Elçisi ve Tur Rehberi Mirza Ömerhodzic akıcı Türkçe'sini Kayseri'de okuduğu İmam Hatip Lisesi'ne borçluymuş. Mirza, tam bir insani diplomasi gönüllüsü. Okumak için Türkiye'ye gelen öğrencilerin kendi ülkelerine döndükten sonra gönüllü elçilik yaptığını gösterdi bize. Daha havaalanından çıkmadan Bosna'yı anlatmaya başladı. Coğrafi, tarihi özellikleri, gastronomisi ve turizm merkezleri derken, konu ister istemez 1992'deki kuşatmaya geldi. Ardından soykırıma dönen savaş ve ülkede bugün de devam eden savaş kalıntısı sorunlara değindi Mirza. Son 30 yıllık tarihsel süreci öyle güzel özetledi ki yıllardır Aliya İzetbegoviç'in kitaplarından okuyarak öğrendiğimiz bilgileri, Saraybosna sokaklarında uygulamalı olarak dinlemiş olduk. Mirza anlattıkça Aliya'nın 'Tarihe Tanıklığım' kitabı satır satır canlandı gözümde.Boşnaklara, soykırım uygulanması ve tarihten silme barbarlığına karşı tek reçete olarak dayatılan Dayton Antlaşması'nın, Avrupa'nın ortasındaki bu küçük ülkeyi soktuğu çıkmazları, sokaklarını adımlamadan anlamak çok zor. 1995 yılı için elzem olan fakat bugün 'Deli Gömleği' olarak ifade edilen antlaşma; Bosna Hersek'i "üçlü kilitleme" ile kapana kısmış adeta. Mirza anlattıkça bu çıkmaz kafamda iyice netleşti. Dayton, silahları sustursa da dünyadaki en karmaşık siyasi sistemlerden birini de inşa etmiş. Bosna Hersek'te devletin en üst makamı Devlet Başkanlığı Konseyi. Konsey de Boşnak, Sırp ve Hırvat üç üyeden oluşuyor. Bu üyeler, 8 aylığına dönüşümlü olarak ülkeye başkanlık yapıyor. Biz ülkedeyken, Bosna-Hersek Devlet Başkanlığı Konseyi Başkanı Hırvat üye Zeljko Komşiç'ti. Bu üçlü sistem sadece başkanlık yönetiminde değil, bakanlıklarda, hatta müdürlüklerde de uygulanıyor. Öyle ki Bosna Hersek futbolu da aynı mantıkla yönetiliyormuş. Bu durum ülkedeki siyasi ve bürokratik sistemi tıkadığı için haliyle hiçbir yatırım ve proje hayata geçirilemiyor. Bir başkanın döneminde başlayan proje diğer başkanın döneminde rafa kaldırılabiliyor ve bu süreçler sürekli birbirini tekrarlıyor.Sırbistan'ın desteğini alamayan ama Rusya'nın el atından verdiği talimatlarla savaş çığırtkanlığı yapan Milorad Dodik'in önümüzdeki dönemde nasıl bir yol izleyeceğini göreceğiz. Ancak Bosna'nın oldukça zor bir dönemden geçtiğini söylemek gerek. Ülkedeki yönetim krizi, ekonomik şartların zorlaşmasına ve gençlerin Avrupa'ya ve özellikle de Almanya'ya göç etmesine neden oluyor. Saraybosna'da ilkokullara yeni kayıt oranları her yıl düşüyor. Bu da artık ailelerin ülkeyi terk ettiği anlamına geliyor. Müslüman Boşnak nüfus birçok yerde çoğunluğu kaybederken ülkede yaş oranı da gittikçe artıyor."Asla köle olmayacağız" sözleriyle Batı dünyasına direniş ve insanlık dersiyle birlikte ideal bir yönetici nasıl oluru da gösteren Aliya İzetbegoviç'in mütevazı kabrini, şehitlikleri, savaşın en önemli şahitlerinden Umut Tüneli'ni, Bosna'nın eşsiz güzellikteki köylerini, tabii Başçarşı'yı ve Osmanlı camilerini bir kez daha gezdik. Camiler demişken Saraybosna'da ayakta kalan ve ibadete açık 120 cami var. Kafanızı ne yöne çevirirseniz çevirin gözünüze minareler ilişiyor. Avrupa'nın eşiğindeki bu İslam şehrinin neden yok sayıldığının ve Boşnakların neden soykırıma uğradığının nişanesi işte bu minareler. Eşim, gazeteci Nuriye Çakmak Çelikile karlı İgman Dağları'nda,