Lanetli referanslar: Hasan İmamoğlu şunları diyemez mi
"Cemaat" devlete başkaldırmış lakin adı henüz konulmamıştı. Peki ne oluyordu
Tüm gözler ve kulaklar Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'daydı. O gün Konya'da katıldığı Şeb-i Arus törenlerinde konuşmuştu Erdoğan ve Türkiye'nin kaderini tayin eden şu sözleri söylemişti: "Bu ülkeyi maşalara asla teslim etmeyeceğiz. Bu ülkeyi uluslararası çevrelerin taşeronu olan ihanet şebekelerine, paralel devlet yapılanmalarına, hoca görüntüsü altındaki şaklabanlara asla teslim etmeyeceğiz."Erdoğan'ın sözleri aslında o günler için hayli sertti lakin olan; devletin, "içerinden gelen" başkaldırıya meydan okumasıydı. Kafası karışıklar , orta yolcular, arabulucular, dershaneciler şaşkındı. Yanıt ise dört gün sonra "Hoca görüntüsü altındaki şaklaban"dan gelmişti.
Fetullah Gülen, "yolsuzluk" başlıklı 'sohbet' kaydında ağzından köpükler saçarak beddualar ediyordu. Evvelki konuşmalarında düşmanına bile beddua etmeyi uygun görmediğini sık sık dile getiren kendisi değilmiş gibi, operasyonu "cemaat ile" ilişkilendirenler için kin ve nefret dolu şu sözleri söylemişti: "Allah onların evlerine ateşler salsın, yuvalarını yıksın, birliklerini bozsun, duygularını sinelerinde bıraksın, önlerini kessin, bir şey olmaya imkân vermesin."
Çok iyi hatırlıyorum. Operasyonlar ve karşı hamleler bir kenarda kalmış ülke gündemi Gülen'in bedduasına teslim olmuştu. "Cemaat" ise paniklemiş, üç gün önce baskın yaptıkları ofisten lahmacun siparişi verdirecek kadar güç zehirlenmesi yaşayanların eli ayağına karışmıştı. Yine iyi hatırlıyorum, FETÖ'nün sitesindeki bedduaya hızla form değiştirilmişti. Beddua değil de "mülaane" deniliyordu. Güya Gülen karşılıklı beddualaşma anlamına gelen mülaane ile cemaatinin ne kadar masum olduğunu göstermek istemişti. Bu arada bedduanın video kesitleri internetten kaldırılıyordu. Cihan Haber Ajansı o kaydın telifini almıştı ve bu sayede başkalarının yayınlamasının önüne geçmeye çalışıyorlardı.
Çünkü bu bir kırılmaydı. Gülen'in lanetli sözleri tabanını parçalayacak bir histeri haliydi. Sıradan insanlar için bile "Cemaat" söylemleriyle çelişen ilk büyük açığını vermişti. Bir nevi suçüstü olmuşlardı. Şu da var ki; toplum beddua konusunda hassastı, "bela okuma, belayı çağırma, ettiğin beddua sana döner" uyarıları kulaklara küpeydi. Hele de bir sohbet sırasında cüppeli 'din adamının' cemaatin karşısında beddualar sıralaması, cemaatin de şevkle âmin demesi görülmüş duyulmuş bir şey değildi. 'Altın nesiller' yetiştirdiğini iddia eden, sevgi dili ve diyalog sakızlarını çiğneyip çiğneten bir topluluk için çok daha şaşırtıcıydı. İşin bir yönü daha vardı ve her kesimden insanı rahatsız etmişti: Fetullah Gülen 'Suçun şahsiliği'ni ihlal ediyor, toplu bir yıkım talep ediyordu. İnsanlar, "Neden yuvaları başlarına yıkılsın, o yuvada masum çocuklar yok mu, ateşler salınan evlerde konuyla hiç alakası olmayan yaşlılar, gençler masum insanlar yok mu" diyordu.
Peki ama neden beddua Arşivlere bakılınca daha iyi anlaşılıyor ki bu bir öfke patlamasıydı. Çünkü devlet, paralel yapılanmaya karşı hamlesini yaparak, emniyetteki FETÖ'cüleri kızağa çekmişti. Fetullah Gülen'in elleriyle ördüğü ettiği ihanet ağının üzerine gidilmiş ve atamalarını bizzat yaptığı "Haşhaşileri" görevden el çektirilmişti. Kudurması bunaydı. Fakat iş işten geçmiş halk nazarında açığa düşmüşlerdi. O beddualar kıyamete kadar onlara yapıştı kaldı zaten. Sonrasındaki süreçte sözde cemaat evlerinde toplu beddua seansları yapılsa da o kargışlamalar kısa zamanda sahiplerine döndü. Yanıp kül oldular.
Türkiye, yıllar sonra üstelik Ramazan Bayramı'nın sabahına yine bir beddua ile uyandı. Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin'in ifadesiyle Trabzon'un ilk FETÖ okulunu açan İmamoğlu ailesinin babası