Kime güveneceğiz

Nasıl yanıt vereceğimi bilemedim. Ne desem diye düşündüm bir süre.

Nihayetinde, "Tanış olduğunuz, görüştüğünüz insanlara güvenmelisiniz. Uzaktan tanıdığınız kişilere ise aranızdaki mesafe kadar yakınlık duymalısınız" diyebildim.Soru ise kafama takıldı... Sahi, kime güveneceğiz

"İçeriden" yani ekrandan, sosyal medyadan biri olarak gözlemlerim var elbette.

Bu, aslında çağın sorusu ve sorunu. Bu kadar yakıcı olmasının sebebi, yaşananların sadece bir "yanılma" veya "yanlış tanıma" olmaması. Asıl kırılma, güven duygusunun yanlış bir zeminde tesis edilmesi.

***

YILIN KELİMESİ, ÇAĞIN TEŞHİSİ

Daha çok yeni, bir kavram üretildi. İmdadımıza yetişebilir belki.

Sözlükte durduğu gibi durmayıp, çağın bir hastalığının teşhisini koyuyor.

Cambridge Sözlüğü, 2025 senesi için Yılın Kelimesi olarak "Parasosyal"

kavramını seçti.

Telaffuzu biraz çaba istiyor fakat manası hayli ağır. Kavramdaki "Para" mani anlamında değil. Yunancadan İngilizceye geçmiş, "Benzeri ama tam olmayan" demek.İlk bakışta akademik bir terim gibi dursa da gündelik hayatımızın orta yerindeki bir kırılmaya işaret ediyor. Parasosyal ilişki; insanların ünlülerle, fenomenlerle, ekran yüzleriyle hatta artık yapay zekâ botlarıyla tek taraflı, karşılıksız ama yoğun duygusal bağlar kurması anlamına geliyor.Biraz daha açmam gerekirse, en kaba tabiriyle, "karşılıksız dijital aşk" ya da "tek taraflı dostluk" diyebiliriz. Sizin onu tanıdığınızı, sevdiğinizi, hatta ailenizden biri sandığınız, ama onun sizin varlığınızdan, isminizden, derdinizden haberdar bile olmadığı ilişki biçimi…Böyle bir ilişkinin temelinde "emek" de yok, "karşılık" da. Durup dururken gelişmez elbette. O duygu "maruz kalmaktan" beslenir. Televizyon kanallarında sürekli izlemek, sürekli duymak, kayan ekranlarda sürekli görmek kişiyi "tanımanın" yerini alır. Bilmekle tanımak, izlemekle şahit olmak aynı şeyler olmasa da insan oturduğu yerden kendini böyle bir yönelimin içinde bulur.Ekrandaki "o kişi" ise izleyicisini tanımaz, bilmez. Hatta merak etmez. Hayatlarına dair herhangi bir sorumluluk taşımaz. Gücünü izleyicisinden alır, egosunu tatmin eder lakin karşılık vermez.Ama izleyicisi, takipçisi onu tanıyormuş gibi hisseder. Onun adına sevinir, onun adına üzülür, öyle ki onu eleştireni kendisine saldırılmış sayar. Çünkü aslında ortada bir insandan ziyade, zihinlerde inşa edilen bir karakter vardır.

***

"MIŞ" GİBİ YAPAN SAMİMİYET

Peki bu nasıl oldu Tek taraflı ilişkiler yumağı nasıl örüldü

Hatırlayalım, eskiden "hayran" olunurdu. Yeşilçam yıldızları ulaşılmazdı mesela. Adı üstünde yıldızdı. Uzaktan parlar, çok uzaklardan sevilirlerdi.Şimdikiler öyle mi Spikerler, sunucular, başroller, fenomenler, influencer'lar evin baş köşesinde, kahvaltı masamızda, cebimizdeler. Sabah uyanır uyanmaz "günaydın canlarım" diyorlar. Takipçiyle yiyor, izleyiciyle içiyor, "her an sizinleymiş gibi" yapıyorlar.İşte Cambridge, Parasosyal kavramını seçerek bu tehlikeli yanılgıya dikkat çekiyor. Çünkü bu "mış" gibi yapan samimiyet, en savunmasız yerden, "güven" duygusundan yakaladı.

***

KUSURSUZLUK BEKLENTİSİ VE YIKIM

Konuyu Cambridge'den alıp Türkiye'nin şu günlerde içinden geçtiği sosyal travmaya getireceğim.

Memlekette bu kırılganlığın daha sert yaşanmasının bir başka nedeni de zaten var olan güven krizi olsa gerek. Kurumlara, yapılara, otoritelere duyulan güvenin zayıfladığı bir dönemdeyiz. Bu zayıflamayı da biraz sosyal medya besledi. Toplumlara rehberlik edecek, yol gösterecek; öğretmenin, âlimin, kanaat önderinin insanlar üzerindeki etkisi azalırken, ortaya çıkan boşluk hızla ekranlar tarafından dolduruldu. Görünür olan, konuşan, duygusunu paylaşan herkes bir referans noktasına dönüştü. "Bizden biri" hissi, mesafeleri ortadan kaldırdı. Mesafe kalkınca da duygular karıştı.Mesele sadece yasa dışı bahis, kara para, uyuşturucu tüketimi veya diğer suçlar değil. Artçı mesele, milyonlarca insanın yaşadığı o büyük hayal kırıklığı.Burada "sorun" tam olarak insanların kusurlu olması değil. İnsan zaten kusurludur. Büyüklerimizin dilinden düşmeyen "İnsan beşer, durmaz şaşar"