Kim bilir kimlerin ayak izlerine bastık

Taşkent'ten hızlı trenle eriştiğimiz Buhara'dayız. İlmin hem eşiği hem de beşiği Buhara. TVNET kanalımızın Ramazan programı vesilesi ile geldik.Şimdi bir eşikten girecek ve bir 'Kurucu'yu ziyaret edeceğiz. Ziyaretgaha doğru ferah, geniş ve çiçeklerle çevrili uzunca bir yoldan yürüyoruz. Ev sahibimiz, mihmandarımız ve dostum İsmail Halis heyecanla anlatıyor. Kimi mi Altın Silsile'yi devam ettiren Yedi Pir'in en büyüğü, Hocegân tarikatının kurucusu Abdulhalık Gucduvani ve talebelerini aktarıyor."Babası rüya yoluyla geliyor. Gönderiliyor. Abdulhalık Gucduvani isminden kimler çıkıyor Bakın bir isimden, bir rüyadan Abdulhalık Gucduvani, Arif Rivgeri, onun talebesi ve halifesi Mahmud Encir Fağnevi, onun talebesi Ali Rametani, onun talebesi Muhammed Baba Sammasi, onun talebesi Seyyid Emir Külal ve Bahauddin Nakşibend."İsmail Halis, 40 gündür Özbekistan'da. TVNET'in Ramazan yayınlarını Kudüs ve Endülüs'ten sonra Buhara ve Semerkant'a taşıdı. Buna taşımak demek yetmez. Bir yayıncılık kültürü inşa etti. Önce niyetlendi, sonra günlerce üzerine çalıştı ve Allah da İsmail Halis'e İslam medeniyetini inşa eden şehirlerde mesleğini icra etmeyi nasip etti.Heyecanlanmamak ne mümkün Bitlis'in Ahlat ve Afganistan'ın Belh şehirleriyle birlikte 'Kubbet-ül İslam' yani 'İslam'ın kubbeleri' unvanına sahip 3 şehirden biri olan Buhara'dayız. Bahâeddin Nakşibend hayatını bu şehirde geçirmiş. İbn Sina ve İmam Buhari burada doğup büyümüş.Eşiğe vardığımızda bir tuğ dikkatimizi çekiyor. Mâverâünnehir coğrafyasına özgü at kılı ile örülmüş. Yedi Pir'in türbelerinin üzerinde asılıymış. Bizleri Buhara'da kucaklayan Saadettin Acar ağabeye hikmetini soruyorum, onların pir oluşunun işareti olduğunu söylüyor.Abdulhalık Gucduvani'nin makamındayız. Ziyaretimizi yapıyoruz. Bir hafız odasında yüksek sesle Kur'an-ı Kerim okuyor. Nasipleniyoruz.Şimdi de başka bir 'Kurucu'ya, Şah-ı Nakşibend'e gidiyoruz. Kuş cıvıltıları eşliğinde girdiğimiz medrese avlusunda yürürken bu sefer Saadettin Acar ağabeyden anlatmasını istiyorum. Büyük bir saygı ve hürmetle başlıyor: "Nakşibendi Yolu onun ismiyle anılıyor. Kendisinden önce gelen büyüklerin edeplerini, adaplarını belli bir disiplin içerisinde yeniden ele alıp, düzenledi. Üzerinden 800 yıl geçmesine rağmen etkisi dünyanın çok farklı coğrafyalarında, çok farklı mekanlarında tezahür etmeye devam ediyor. Yüzlerce, binlerce kol ve yol çıktı bu tarikattan."Avluda yürürken bir kitabe gözümüze ilişiyor. Şah-ı Nakşibend'in "Dil ba yor-u dast ba kor" sözleri yazılı. Türkçeye "el karda gönül yarda" olarak çevrilen söz için Saadettin ağabey, "Nakşi yolunu anlatıyor ve özetliyor" yorumunu yapıyor.Şah-ı Nakşibend'in türbesinin, mimari şatafat ve süsleme örnekleri ile dolu Özbekistan'ın en sade mekânlar içerisinde olduğunu öğreniyoruz.