Kemiğiyle, canıyla, kanıyla Nihat Genç
Bir söyleşide; derdini, davasını ve amacını şöyle anlatmıştı: "Tarih ve zaman kimlerin katil, kimlerin deli ve meczup olduğunu ortaya çıkarıyor. Yoksul insanın hiç kimsesi yoktur. Ben dedim ki, yazarlığı kemiklerimle yapacağım. Tabii ki Türkiye gibi şovalyesi az ya da hiç olmayan bir ülkede, önüne gelen herkes seni batırmaya çalışır. İstedikleri kadar çalışsınlar, umurumda değil. Gözlerim açık gitmez. Çünkü kitaplarım ve konuşmalar ortada. Ben derin filozofikler yapan, kültür felsefesi, siyaset felsefesi yapan biriyim. Neden Çünkü 17 yaşımdan beri kitapların içindeyim. Hayatımda başka hiçbir amacım olmadı. Babamdan aldığım bir tek Kur'an-ı Kerim, onun dışında tüm kitaplar benimdir. Öyle günler oldu ki, param yoktu ve kanımı satıp kitap aldım."
Aydın Ünal ağabey geçtiğimiz ay, hastanede tedavi altına alınınca kaleme aldığı "Nihat Genç Ustaya Vefa" başlıklı yazısında şöyle anlatmıştı: "Yüreği yangın yeriydi. Cümlelerinde hep memleket toprağının kokusu vardı. Sanmayın ki sadece ekranlarda böyleydi, gündelik hayatı da aynıydı. Solculuk, ulusalcılık, Kemalizm vs. kalıplarına sığmayacak kadar taşkındı. Fikirleri ne olursa olsun, tek başına, "fikir namusunu muhafaza" konusunda örnekti, abideydi."
Nihat Genç ile yıllar evvel bir kez bir aynı ortamdaki havayı teneffüs etmenin dışında bir görüşmemiz, iletişimimiz, hukukumuz olmadı. Takip ettim ama. Okudum, izledim. Çoğu fikirlerine asla katılmasam da bu ayrışmalara hiç takılmadım. Eleştirsem de tekrar edeyim, vatan cephesinde sabit durması her türlü fikrinin üzerindeydi. Düşünceleri, eleştirileri, öfkesi bir yana; kemikleriyle, canıyla, kanıyla verdiği o sert kavga saygıyı fazlasıyla hak ediyordu.